46. Bölüm

503 23 7
                                    

"Afra aç gözlerini bi' tanem"

Ece'nin sesini duyuyordum, avucumu okşayan parmaklarını hissediyordum ama gözlerimi açmak istemedim.

"Neden uyanmıyor?" Diye sordu endişeli bir sesle.  Ne kadar istemesemde araladım gözlerimi. Ece, endişeli bir ifade ile elime kolonya döküp ovalıyordu.  Gözlerini kaldırıp yüzüme bakınca, buruk bir sevinçle "şükürler olsun uyandın" dedi.

"İyi misin kızım?"

Başımı kaldırıp Füsun teyzeye baktım. Başımı varla yok arası iki yana salladım.  Hiçbir şey demeden tekrar Ece'ye baktım.  "Ne bu halin?" Dedi elini kaldırıp yüzüme gelen saçlarımı geriye doğru iterken.

Bunlar az bana. Ölmem gerekiyordu, yok olmalıydım bu arsız dünyadan.

Yılmaz'ın parmağındaki yüzüğü çıkarıp yere atışını düşündüm. Canımı acıtmak istedim, sanki daha fazla acıya bilirmiş gibi.

Acımasızca yakmak istiyorum canımı. Cezamı çekip sonra özgür olmak istiyorum. 

Onunla birlikte kalbime tünemiş kuşlar ve o her bana yaklaştığında ürküp uçuşan o kuşlar, bir daha hiç dönmemek üzere terk etmiş gibi beni.

"Ece kalbimi hissetmiyorum,  göğsüm bomboş gibi"   titrek bir nefes çektim içime, göğsüme bıçaklar battı.

"Yapma böyle, saçmalama!" Dedi arkadaşım kızarak ama bir o kadar da merhametliydi.   Ben bu merhameti, bu şefkati hak etmiyorum ki! Mahvettim ben kendimi, onu...

"İyi görünmüyorsun, bir hastaneye gidelim"  diyen kişiye baktım. Buradaki varlığını yeni gördüm ve bütün bunlara sebep olduğu için ona nefretle baktım.  Ona hiç cevap vermeden Ece'ye döndüm. "Gidelim burdan Ece" dedim.

"Gidelim, zaten niye buradasın anlamadım. Dün gece eve de gelmemişsin, sabah odana girince fark ettim. Seni aradım açmadın"  dedi gergince hesap sorarken.  

Telefonumu onun yanında unuttum. Ama ziyanı yok, zaten çok şey kaldı onda. Benim aklım, kalbim, benim yaşama hevesim kaldı onda.

Ece, konuşmayacağımı anladı ve bu kez. "Yüksel haber vermese hala seni arıyor olacaktım" dedi.   Beni yatırdıkları koltuktan kalktım. Ece ile birlikte kapıya doğru ilerledim. 

Kapının eşiğinde duran Mahir'in yanından geçerken hiç başımı kaldırıp yüzüne bakmadım.  "Özür dilerim" dedi tam yanından geçerken.

"Dileme!" Dedim sinirle başımı kaldırıp yüzüne baktım.  "Sen hiçbir şey dileme. Bundan sonra sadece onun elindeki o silahı aldığım için beni pişman etme yeter" dedim ve tekrar yoluma devam ettim. 

"Sen de bir şey yapma!" Dedi arkamdan. Bir an durdum ama ona dönüp bakmadım.  "İlla bir şey yapacaksa, gelsin bana yapsın. Sen bu hale geleceksen, engel olma ona" dedi. 

Senin için değil, onun için engel oldum. Benim yüzümden başı belaya girsin istemedim.

Yine bir şey demeden yürümeye devam ettim. 

Eve geldim, yatağıma yattım. 

Neden bu kadar imkansız geliyorsun şimdi bana? İlk kez kavga etmedik ki, ilk kez ayrılmadık ki... Neden her zamankinden farklı geliyor?  Boynumda kopan bir inci kolye gibi, her bir tanesi bir yere dağılmış ve bir çoğu kaybolmuş gibi.  Bir daha bir araya getiremeyecekmişim  gibi.

Bütün gün kalkmadım yatağımdan. Ece ile Şeyma sürekli gidip geldiler, hep bir şeyler yedirip içirmeye çalıştılar.  Bana hasta muamelesi yapmalarına sinir oluyorum. 

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin