Yine hayatımdan bomboş bir gün geçti. Kafamın içi aşık olduğum bir öküzle dolu olunca, haliyle onsuz geçen her gün boş geliyor.
Bizim evin bulunduğu sokağa girince ilerde, elindeki çöpleri konteynıra atan kadını görmemle durdum. Çöpleri attıktan sonra kenarda duran kaplara sokak hayvanları için mama döktü.
Eğildiği yerden doğrulup gidecekken, o da beni fark edip durdu. Yüzümdeki gülümsemeye engel olamazken yanına gittim.
"Merhaba, nasılsınız Füsun teyze?" Dedim. "İyiyim kızım sağ ol, sen nasılsın?" Dedi sıcak bir tebessümle.
"Eh işte" dedim omuz silkerek. "Okuldan mı geliyorsun?" Diye sordu. "Öyle" dedim.
"O zaman bize geliyorsun. Okuldan geliyorsun, açsındır? Börek yaptım çayla yeriz" dedi.
"Ben hiç zahmet vermeyeyim" dedim onu kırmamak için en kibar halimle.
Birden koluma girdi. "Zahmet falan olmaz, herşey hazır zaten" derken beni de kendiyle birlikte onların evine doğru yürümeye zorladı."Hem okul hem iş, eve gelip yemek yapmaya vaktiniz olmuyordur" dedi onların kaldığı binaya girerken. Birkaç kez telefonda konuşmuştuk ve tabi bazı şeyleri de Mahir anlatmış annesine. Tabi sadece, bu mahallede yaşadığımızı, kimsesiz olduğumuzu ve sonradan ortaya çıkan annemi.
İçeri girerken Füsun teyze, "sen geç otur, ben çayın altını yakayım" diyerek, mutfak olduğunu düşündüğüm yere ilerlerken bana eliyle salonu gösterdi. "Bende size yardım edeyim" dedim onunla birlikte mutfağa giderek. Mutfağı çok büyük değildi ama dört kişilik bir masa ve sandalyeler rahatça sığacak kadar vardı.
Füsun teyze, çayın altını yakıp, fırından börekleri çıkarıp tabağa koymaya başladı. "Durma öyle, otur sen" dedi bana bakıp yanımdaki sandalyeleri göstererek. "Ama böyle hiç yardımım dokunmuyor size" dedim. Aslında yabancısı olduğum bir mutfak olunca ne yapacağımı bilemedim.
Gerçi tanıdık bir mutfakta da pek becerikli değilimdir.
"Yardımlık bir şey yok kızım, otur sen"
İtiraz etmeden bir sandalye çekip oturdum. Füsun teyze, çayları koyarken bir yandanda kuyu bir sohbete başladı.
Galiba önümdeki üçüncü çayım ve bu sefer konuşup gülmekten önümde doğdu. "...öyle işte. Şimdi, yeni yeni adam oluyor. Hayatında İlk kez adam gibi iş buldu birde abisine bırakmadı bu evi tuttu" dedi Mahir'in serseriliklerini anlattıktan sonra, bu aralar nasıl kendini düzelttiğini söyledi.
"Hep ben anlattım, birazda sen anlat" dedi masada duran börek tabağınıda biraz daha önüme iterek. "Ne anlatayım bilmiyorum ki" dedim.
"Mesela nişanlını" dedi gülümseyerek parmağımdaki yüzüğe bakarak. Bende gözlerimi elime çevirdim. Sade, düz bir alyanstı sadece ama benim için bambaşka. Ona Her baktığımda bütün hücrelerim yenileniyor sanki, kötü bir hastalıktan arınır gibi.
"Galiba benim Yüksel'imin patronuymuş ama hiç tanımak kısmet olmadı" diyen Füsun teyzeye baktım.
"Öyle" dedim gülümsemeye çalışarak. "Okulun bitmesini beklemeden evlenmeye karar verdiğine göre çok seviyorsun?" Dedi. Tekrar bakışlarımı ellerime indirdim. Sadece "seviyorum" demek o kadar eksik ki bu aşka ama zaten bu aşktan daha büyük kelime de yok. Hiçbir izahı da yok bunun.
"Utandın sen" dedi gülerek. "Sevmekten daha kıymetli bir şey yoktur, insanın sevdiği ile ömür öyle hızlı geçer ki, insan hiç farkına varmaz" dedi derin bir iç çekerek. "Ta ki onu kaybedene kadar, işte o zaman hayat duruyor ve sen, sadece yaşamak zorunda kalıyorsun. Gençken, zamanın varken sıkı sıkı tutun ona" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...