Bir kapının kapanma sesi ile açtım gözlerimi. Başımda felaket bir ağrı, ağzımda iğrenç bir tat.
Ah! ne vardı sanki bu kadar içecek?
Gözlerimi sıkıca kapattım ve başımdaki ağrının biraz hafiflemesini bekledim Ama ne mümkün, çatlayacak resmen.
"Yılmaz, ölüyorum ben!" Dedim inleyerek. Gözlerimi açmadan elimi yatakta gezdirdim. Yan tarafımın boş olduğunu fark edince gözlerimi açtım, Yanımda kimse yoktu.
Kendi akılsızlığının cezasını çeken kafamı yastıktan kaldırıp etrafıma bakındım. Odada yoktu. Odadaki koltukta dün gece üzerimde olan elbiseyi görünce başımı eğip üzerime baktım, Yılmaz'ın tişörtlerinden biri vardı üzerimde. Ne ara giydim ben bunu? Dün geceyi hatırlamaya çalıştıkça başımdaki ağrı artıyor. Banyoyu dağıtıp, Yılmaz'a bağırıp çağırdığım geldi aklıma.
Dün, bütün gün susmuştum, herşey yolunda gibi davranmıştım ama dün gece Ahmet'i karşımda görünce kendimi kaybettim. Hem lunaparkta bana ettiği hakaretler, hem de Yılmaz'ın onun yüzünden yaptıkları...
Elimi ağrıyan başıma atarak kalktım yataktan ama başımın dönmesi ile tekrar yatağa oturdum. Sanki herşey birbirini takip ediyormuş gibi bu kez de midem bulanmaya başladı. Midemdeki asitin boğazıma doğru yükselmesi ile kalkıp banyoya koştum. Banyoya girdiğim gibi kılozetin kapağını açıp önüne çöktüm. Dünden beri hiçbir şey yemedim ve midemde sarı bir sıvıdan başka hiçbir şey yoktu. Onu da çıkardım zaten.
"Ne oluyor sana?" Dedi Yılmaz suyu kapatıp duştan çıktı. O konuşunca fark ettim banyoda olduğunu. Kenardaki bornozu üzerine geçirip yanıma geldi. Bende yerden kalkıp lavaboya yaklaştım ve suyu açıp yüzümü yıkadım. "İyi misin?" Dedi arkamda durup önüme gelen saçlarımı ensemde toplarken.
"Değilim" dedim başımı iki yana hafifçe sallarken. "Midem bulanıyor, başım ağrıyor, Karnım da ağrıyor" dedim ağlamaklı bir sesle. Niye böyle oldum bilmiyorum. Hassas ve şımarık bir çocuk gibi davranmaya başladım. Elimde olmadan ağlamak istiyorum.
"O kadar içersen olacağı bu!" Dedi sesi biraz sertti. Zaten neden gözlerim doluyor bilmiyorum, bu da tuzu biberi oldu. "İçmekten değil, dün sabahta böyle oldum" dedim ağlayarak. Bunda ağlayacak ne var bilmiyorum ama ağlamak istiyorum.
Hemen kollarını belime sardı ve beni göğsüne bastırdı. "Tamam, hastaneye gideriz. Ağlama lütfen!" Dedi merhametli ve endişeli bir sesle. Niye ise bu beni daha fazla ağlattı. Ona kızgınım, kırgınım ama en çok ona muhtaç hissediyorum kendimi, en çok onun sevgisine ve merhametine ihtiyaç duyuyorum. Ama bana sevgi gösterince de böyle ağlıyorum.
"Tamam" dedim gözlerimi silerken. Yavaşça uzaklaştım ondan. "Ben duş alsam iyi olur" dedim. Dün gece kör kütük sarhoş oldum, ikidir kusuyorum ve şuan ne kadar kötü koktuğumu düşünmek bile istemiyorum.
"Gel bakalım" dedi elimden tutup beni duş kabinine sokarak. Üzerimdeki tişörtü sıyırıp kabinin dışına attı. "Yılmaz..." Kendi üzerindeki bornozu da çıkarıp suyu açtı. Başımdan aşağı soğuk sular akmaya başlayınca çığlık atarak uzaklaşmaya çalıştım. "Dondum! Alçağın tekisin sen!" Dedim beni zorla soğuk suyun altında tutan Yılmaz'dan kurtulmaya çalışırken. "Alçak demek? Bu sözlerin bir bedeli olacak karıcım" dedi yalandan kızmış gibi kaşlarını çatarak.
Yavaş yavaş ısınan suyun altında saçlarımı şampuanladı, başımı yıkadı. Daha sonra eline aldığı duş jelini life sıkıp vücudumu yıkadı. Hiçbir şey demeden, sessizce onu izledim. Arada benimle göz göze geldiğinde tebessüm ediyordu. Küçük bir tebessüm bütün kabahatlarını alıp götürüyor. Ben ona şaşkınlıkla bakıyordum, bu halini ilk defa görüyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...