44. Bölüm

574 16 26
                                    

Kırık bir bardaktan su içilmez derler ama benim kalbim paramparça olmasına rağmen hala onun aşkıyla dolu. Keşke çaresi olsaydı, elimden kayıp düşen bir bardağın kırılarak içindeki sudan kurtulduğu gibi, paramparça olmuş kalbimden de bu aşk akıp gitseydi. Ben arınsaydım bu kara sevdadan.

"Allah kahretsin!"

Odama girdiğim gibi üzerimdeki, düğmeleri hala yarıya kadar açık olan gömleği sıyırıp yere attım.

Gerçekten aşk bu mu?

İnsanlar böylemi sever? Hırpalayarak, yıpratarak, kırıp dökerek mi sever insan?

"İstemiyorum artık bu aşkı! Söküp al kendini içimden!"

Hıçkıra hıçkıra ağlarken, bağıra çağıra odamdaki her şeyi yere attım. Sinirle yatağın üzerindeki yastığı, çarşafı yere attım.

"Al artık kendini benden, Allah'ın belası!"

Birden sinirim geçince bütün gücüm çekildi sanki, üzerime dayanılmaz bir acı yağmaya başladı. Yere çöküp sırtımı yatağa yasladım.

Birden çalan telefonumun sesiyle irkildim. Etrafıma bakınarak onu bulmaya çalıştı gözlerim. Biraz önce etrafa saçtığım eşyaların arasından alıp arayana baktım.

Mahir....

Birden kafamı kaldırıp pencereye baktım. Aralık perde ve açık pencereyle, Ece'nin 'ev havalansın' takıntısına sövdüm.

Telefonu açıp kulağıma götürürken hiçbir şey demedim. Gözlerim karşı dairenin penceresindeydi. Işıkları yanmıyordu, kimse yoktu.

"Sana bunu yapmasına izin verme..."

Mahir'in sesi doldu kulağıma. Çöktüğüm yerden kalkıp pencereyi ve perdeyi kapattım. "Beni niye arıyorsun?" Dedim öfkeyle ama sesim titrek ve güçsüzdü.

"Sana söylediklerini duydum ve senin ona söylediklerini..."

Ordaydı, bilerek göstermemiş kendini. Ama bunların hiçbirinin önemi yok. Yılmaz bana hiç inanmıyor, güvenmiyor, başka hiçbir şeyin önemi yok ama bu... Bu çok dokunuyor bana.

Gözlerimden akan yaşları sertçe koluma sildim. "Mahir beni arama! Etrafımda olma! Yapma, hiçbir şey yapma!"

"Ben hiçbir şey yapmıyorum. sen onu haklı çıkarabilmek için beni suçlamak istiyorsun" dedi. "Aslında bir şey yapmamı istiyorsun, suçlu olmam gerek çünkü senin onu affetmen gerek değil mi?"

Sanki beni görüyormuş gibi kafamı inkar edercesine iki yana salladım. "Hayır! Ben..." Durdum. Bizim sorunumuz Mahir değil ki, bizim sorunumuz benim. Benim her defasında Yılmaz'ı affetmem.

"Ben sana yardım etmeyeceğim, kayıp prenses. Onu kendi mahkemende, tek başına akla"

Kahretsin! Sorunda bu ya, aklayamıyorum.

Belkide Mahir haklı? Geçen sefer Yılmaz'ı affettim çünkü Mahir'in sözleri kendimi suçlamama neden olmuştu.

Bu kez nasıl affedeceksin Afra?

"Madem her şeyi anlıyorsun, kafamın içini biliyorsun, söyle o zaman! nasıl yapacağımı söyle! Ondan nasıl vazgeçeceğimi şöyle!" Dedim bu gece ilk kez güçlü çıktı sesim. İlk kez kararlı, gerçekten vazgeçmek isteyen Afra'nın sesiydi.

Mahir, sessizliğini bozmadan önce derin bir nefes alıp verdi. Onu tanıdığımdan beri ilkkez bu gece sesinde ve sözlerinde hiç alaylı kelimeler kullanmadı. Dudaklarının arasından çıkan keskin nefesini hissettim sanki, içli ve bezmiş. "Bana mı sorüyorsun? Gaddarlık bu...!" Dedi.

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin