Bazen olmazları oldurmaya çalışırsın, Nasıl doğduğunu, nasıl büyüdüğünü unutursun arada ve o arada kendinden büyük hayaller kurarsın.... Oysa aptal olmasan bilirsin, doğuştan gelmeyen şans sonradan gelmez! Aptalım işte ben! Anne ve babası tarafından sevilmemiş, yetimhaneye bırakılmış olmama rağmen aile hayali kuracak kadar aptal biriyim!
Ece'nin bileklerime sımsıkı sardığı ellerinden yavaşça çektim elimi ve yanaklarımı yakarak aşağı kayan gözyaşımı sildim. Bulanık bakışlarımı karşımdaki dışarının aydınlığını odaya alan pencereden çektim ve başını dizlerime koyarak uyuyan Ece'ye çevirdim. Huzursuzca kıpırdandı, zaten bütün gece ağladı, birkaç saat önce uyuya kaldı. Ahmet'in telefonundaki fotoğraflara baktı, ona attığı mesajları defalarca okudu, kendini harap etti. "Acıdan ölünseydi ,ölürdüm" dedi.
Sessizce, titrek bir şekilde nefesimi verdim diğer tarafımda uyuya kalan Şeyma'ya bakarken. Zaman geriye sarmış gibi, biz en başa dönmüş gibi üçümüz aynı yatakta birbirimize sarılarak kıvrılıp uyumuşuz gibi. Ama keşke öyle olsaydı, keşke zaman hiç geçmemiş olsaydı ve biz şu an bir yetimhanede olsaydık, sadece yağmurlu bir gece ve gök gürültüsünden korkan üç çocuğun birbirine sarılışı olsaydı bu. Keşke hayat bize bir şans verecek gibi davranmasaydı. Olacak gibi oldu, sanki biz mutlu olabilirmişiz gibi oldu ve olmadı, bu çok acıtıyor... Oysa biz alışıktık mutsuzluğa, neden mutlu olacak gibi olduk ki? Bu ihtimalin altında ezildik biz.
Biz hiç olmayanlara isyan etmedik ki, gerçekleşecek gibi olan hayallere sitem sadece.
Beni boğacak sandığım sessiz hıçkırıklarımı daha fazla engelleyemedim ve Ece'yi daha fazla huzursuz etmemek için yavaşça çıktım yataktan. Ece'nin odasından çıkıp kendimi banyoya attım.
Bağıra bağıra ağlamak isterken güçsüzce yere çöktüm. Ellerim iki yanıma düşerken kafamı arkamdaki kapıya dayadım.
Üç gün oldu... Koca üç gün ve ben hala delirmedim. Dün Nazlı'yı görmek için hastaneye gittim ama taburcu olmuştu ve sanki ben onların hayatında hiç var olmamışım gibi çiftliğe dönmüşler. Mert bile onlarla gitmiş ama bana haber vermek aklından geçmemiş. Belkide istememiş, sonuçta nişanlısı benim yüzümden vuruldu.
Dün gece Şeyma Kadir'i aradı, Yılmaz onlarla çiftliğe gitmemiş. Önceki gün Adana sayfasına düşen bir haber gördüm, bir gece kulübünde silahlı çatışma olmuş, beş yaralı, iki ölü varmış. Ölenlerden biri Orhan Oralmış. Olayda ne kadar Yılmaz'ın adı geçmese bile bunu onun yaptığına eminim. Ahmet'in intikamını almadan durmayacaktı zaten ama şimdi nerde, ne yapıyor? Aklımı kaybetmek üzereyim artık!
Hiç mi gelmiyorum aklına?
Beni hayatından silip atmış sanki. Beni hayatımın en berbat yerinde bırakıp gitti. Onu en son o hastane koridorunda gördüm, bana düşman olduğu yerde. Üç gün oldu hiç mi azalmadı öfkesi? Hiç gelmedim mi aklına? Hiç mi düşünmüyor onsuzluğun bana yaşatacaklarını? Aniden kimsesiz bıraktı beni, Ece'ye haksızlık olmasın diye ağzımı açamıyorum, Yılmaz'sızlığın beni adım adım delirmeye sürüklediğini söyleyemiyorum. Benim yüzümden sevdiği adamı kaybetmiş bir kadına nasıl dert yanabilirim. Zaten nefes alamıyorum birde Ece'nin çektiği acıyı gördükçe tükeniyorum. Çaresizce bana sarılıp teselli aramaya mecbur kalıyor, benim de onlardan başka kimsem olmadığını bildiği için bana sığınıyor. Herkes kolayca vazgeçiyor bizden, bir tek biz vazgeçemiyoruz birbirimizden.
Soğuk fayansta duran elime kaydı dalgın bakışlarım, parmağımdaki yüzüğü izledim öylece. Yılmaz bu yüzüğü çiftlikteki evde takmıştı parmağıma, o gün imam nikahı kıymıştık... Hep mutsuz olma ihtimalimizi hesaplamıştım, hiçbir zaman körü körüne peri masallarına inanmadım ama bu kadar mutsuzluğu hiç hesaplamadım... Boğazıma kadar acıya batmayı hesaplamadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...