67. Bölüm

349 16 19
                                    

"bunu kim davet etti yine?" Diye sordu Yılmaz, biraz ilerde dans eden Ahmet ve Ece'ye bakarak. Lafı hiç dolandırmadan "ben davet ettim" dememle Kurşun gibi aniden, bana çevirdi bakışlarını.  "Hiç öyle bakma bana. Ece ile barışmaları için büyük bir fırsattı bu" dedim. Derin bir nefes alıp verdi. Galiba sinirlenmemek için kendini zorluyordu.  "Her işe burnunu sokmaya bayılıyorsun" dedi ama sinirli değildi Hatta gayet tatlı bir şekilde söyledi.  

"Ece mutlu olsun istiyorum" dedim kısaca Ahmet ve Ece'ye baktım. Bunu benim söylemem akıl işi değil ama Çok güzel görünüyorlardı.

Önüme döndüm ve yüzümü kaldırıp Yılmaz'ın yüzüne baktım. "İlk defa Ece'yi dans ederken görüyorum" dedim.   "Aslında Ahmet de çok saçma bulur dansı. yani daha önce bende onun dans ettiğini görmedim" demesi ile kısa çaplı bir şaşkınlık geçirdim. Tamam, şaşırmamam gerek, sonuçta Ahmet tam bir dengesiz. ama her konuda Ece'ye kibar yaklaştığı için, enazından daha önce de hayatına giren kadınlara incelik yapmıştır diye düşünüyordum.  

Müzik durdu, ellerimi Yılmaz'ın omuzlarından çekerken bir adım geri çekildim. Aramıza mesafe koymama izin vermedi, uzanıp elimi tuttu ve tekrar bana doğru bir adım attı.  "Sana dokunmadan duramıyorum. Sayende temas bağımlısı oldum" diyerek bir itirafta bulundu.  Bakışlarımı hızla çektim ondan. "Bu kadar gözün önünde beni utandırma ne olur" dedim kısık bir sesle.

Aynı masanın etrafında duran Kazım baba ve Fadik teyzeye doğru yürürken, "utandığında daha çok dokunasım geliyor" dedi bu kez de. 

Kazım babanın yanına geldiğimizden dolayı Yılmaz'a cevap vermedim. Gerçi nasıl bir cevap vereceğim ile ilgili en ufak bir fikrim de yok. 

"Tebrik ederim çocuklar, çok mutlu olun inşallah" diyen Kazım baba, önce Yılmaz'a sarıldı ardından bana. "Bir kez daha hoş geldin ailemize kızım" dedi bana sarılırken.  "Teşekkür ederim baba" dedim dolan gözlerime zar zor hakim olurken.  Bugün duygudan duyguya giriyorum. 

"Merhaba kızım"

Duyduğum sesle geriye dönüp yanımıza gelen kadına baktım. Benimkilerin aynısı olan yeşil gözlerini ağır ağır, hiç acele etmeden üzerimde gezdirdi. Ben de kısaca onu sözdüm.  İnce askılı, yerlere kadar uzanan siyah elbisesinin yırtmacı ve göğüs dekoltesi tam kararındaydı ve yaşına göre baya güzeldi. 

"Çok güzelsin..." Dedi sözünü tamamlayamadan sesi kısıldı, ağlamaklı bir hal aldı. Hiç beklemediğim anda bana sarılması ile kalakaldım. Kollarım öylece iki yanımda serbestçe duruyordu, ona sarılacak gücü bulamıyordum kendimde. Hayatımda ilk defa annem bana sarılıyordu. Yirmi iki yıl oldu... Yirmi iki yıl... Bunca zaman hayatta olan annemin bana ilk defa sarılıyor olmasının ağırlığı altında kaldım.  Ona sarılacak gücü kendimde bulamadım ama derin bir nefes alıp, onun kokusunu soludum. 

Çok garip... Demek ki böyle kokuyormuş anneler.

Sare hanım, ona sarılmayacağımı anladı ve yavaşça geri çekildi.  Elini kaldırıp kibarca göz altlarını sildi ve burukça tebessüm ederek "umarım çok mutlu olursunuz" dedi. Gözlerini yanımda duran Yılmaz'a çevirdi ve elini ona doğru uzatarak   "Daha önce tanışamamıştık. Sare ben, Afra'nın annesi" dedi.

"Yılmaz" diyerek kendini tanıttı Yılmaz. "Tanıştığıma memnun oldum Sare hanım" diye devam etti gayet kibar bir şekilde.   

Daha sonra Halit bey ve Aslı hanım geldi masamıza.  "Bu ne güzellik Afra'cım" diyen Aslı hanım gayet kibar ve sevecendi, Halit Bey'in tam aksine.  Halit Bey'in bana uzattığı elini tamamen nezaket gereği tuttum.  "Allah pişmanlık vermesin, hep mutlu ol" diyerek güzel dileklerde bulundu ama sesinde gizlenmiş bir ima vardı. İnce bir sitem sezdim. 

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin