Yanağımda hissettiğim hafif dokunuşlarla gözlerimi araladım."Yılmaz"
Dudaklarımın arasından dökülen ismiyle tebessüm etti. karanlık gözleri kısıldı, yanağındaki küçük çukur belirginleşti.
"Günaydın" dedim uzandığım yerden biraz doğrulmaya çalışarak ama engel oldu. uzandığım koltukta yanıma oturmuş, bir eli koltuğun kenarında, diğeri hâlâ benim yanağımdaydı. Gözlerimin içine bakıyordu. yüzündeki tebessüm yok olurken alçak bir sesle "seni özledim" dedi.Niye ki?
Yani günaydın diyene, günaydın denir. Hem özlemek için ayrılmak gerek.
Kaşlarım istemsizce yukarı kalktı. Neden beni bir heyecan sarıyor?
"Özledin mi? Ama ben dün geceden beri burda yanındayım?" Dedim gülümsemeye çalışarak. Parmaklarını yavaş yavaş göz ucumdan şakaklarıma uzanan yerde gezdirdi. "Sen gözlerini kapattığında, uyuduğunda, sustuğunda seni özlüyorum. Ben sensiz nasıl yaşamışım bugüne kadar?"Koltuğun kenarına tutunarak geriye doğru biraz kayıp doğruldum. "Bi haller olmuş sana, benim öküzümün halleri değil bunlar" dedim. Güldü, bana doğru eğilirken gülüşü daha tehlikeli bir hal aldı. Dudakları kulağımın biraz altına değdi. "Onu mu özledin?" Diye sordu.
Ama kaç kez dedim böyle yapma, panik atak geçiriyorum diye!
"Yani, öküzcem gelişmişti, Kavga falan ediyorduk ama şimdi ben bu adamla ne yapacağımı bilmiyorum" dedim. Dalga geçiyor olsamda aslında bir yandanda doğruydu. Ben hiç alışık değilim Yılmaz'ın böyle ince zarif sözlerine. Daha düne kadar 'seviyorum lan seni' diyen adamdı, şimdi ne bu romantik haller? Bocalatıyor beni, tökezleyip duruyorum resmen karşısında.
Dudaklarını birbirine bastırarak gülüşünü gizlemeye çalıştı. "Bilmediğin neyse seve seve öğretirim sana" derken yanağımdaki elini saçlarımın arasına kaydırdı.
Delirmiş olmalıyım. Yada bu bir rüya, dün ne haldeydik bugün ne haldeyiz. Her an gözlerimi bir tımarhanede açabilirim. yani bu çok delice değilmi? Saçma yollardan, derin yaralardan, cehennemin dibinden bile geçsem sonunda kendimi onun yanında buluyor olmam deli saçması.
Herşeyiyle, yinede ona bu kadar yakın olmak tedirgin ediyor beni. Aramızdaki yakınlığa biraz mesafe katmak için yüzümü diğer tarafa doğru çevirdim, dudakları yanağıma sürtünerek uzaklaştı.
"Yılmaz..."
"Tamam, sen istemedikçe dokunmam"
Sesi çok sakindi. Ondan beklenmeyecek şekilde anlayışlı.
"Benim sana bir şey söylemem gerek" dedim gözlerimi tekrar ona çevirerek. Hafifçe başını olumlu bir şekilde salladı. Biliyorum yine aramızı bozacak bu söyleyeceklerim ama yalan söylemektense en baştan herşeyi göze alıp doğruyu konuşmak.
"Hadi" dedi söyleyeceklerimin canını sıkacağını biliyormuş gibi gergin bir tonda.
Alt dudağımı ağzıma alıp hafifçe ıslatıp geri bıraktım. "Ben bugün bir iş görüşmesine gideceğim" deyip onun tepkisini ölçmek için durup gözlerine baktım. "Ee" der gibi başını iki yana salladı. "Nasıl bir iş?" Diye sordu düz bir sesle. Her an çatılmaya hazır kaşlarının altındaki kara gözleri kısıldı.
"Bir avukatın yanında asistan gibi bir şey" dedim temkinli bir şekilde kısa kısa açıklamaya çalışarak. Elini çenesine atıp kirli sakallarını ağır ağır ovaladı. "Tamam" dedi zar zor duyulan bir sesle. Hemen ardından "ama bu avukat kimdir nedir hepsini öğreneceğim. kabul ediyorsam sadece senin okuduğun bölümle ilgili diye" derken gergince etrafına bakındı. "Umarım bu avukat kadındır" dedi kendi kendine zar zor duyulan bir sesle.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...