Nereye gittiğimizi bilmeden Yılmaz'ın arabasında ön yolcu koltuğunda oturmuş, başımı cama yaslamış bir şekilde geçtiğimiz yolu izliyorum. Şuanda aklından ne geçiyor diye sorsalar verecek cevabım yok. Beynim yorgun sanki. Mantıksız davranışlarım hep bu yüzden belki.
Şu anda yanımda oturan ve benimle ıssız bi yolda yolculuk yapan bu adamı ben tanıyor muyum?
Sadece ismini biliyorum.
Yılmaz
Başka, hiç.
Ve biz yaklaşık bir saattir yoldayız ama ağzımı açıp tek kelime etmedim. 'Nereye?' Diye hiç sormadım. Biraz önce orman yoluna girdik. Galiba bu yol Mert'le gittiğimiz çiftliğin yolu. Belki de benzettim. Bilemiyorum.
Derin bir nefes çektim içime. Ciğerlerim şişti. İçim daraldı. Sesli bir şekilde verdim nefesimi. İçimde koca bir boşluk oluştu. Bir daha hiç dolmayacak bir boşluk. Kaybetmişliğin getirdiği bir boşluk.
Kahrolası gözlerim ikide bir doluyorlar.
'Mert'
'Mert' diye bir ses yankılanıyor içimde. Sonra 'ihanet' diyor yaşadıklarım.
Elim boynuma gidince üstündeki çürüklere değdi. Tiksinerek çektim elimi. Midem bulandı yine yüzüm ekşidi. Kahretsin geçmeyecek bu iğrenç duygu. Ellerim bedenime değmeye katlanamıyor. Gözlerim ellerimi görmeye katlanamıyor.
Gözlerimden akan yaşları saklamak için yüzümü yan tarafımdaki cama çevirdim. Birden Yılmaz'ın frene basmasıyla sarıldım. Allahtan kemerim bağlıydı. Yoksa ön cama yapışacaktım. Elini direksiyona sertçe vurmasıyla irkilerek ona döndüm. Onunda ateş saçan gözleri bendeydi.
"Benden de bu kadar tiksindin mi?" Dedi.
Ardından aklına yeni gelmiş gibi gözlerini kıstı. Bir an yüzünü buruşturdu sanki ama çok kısa sürdü.
Ve sesini biraz daha alçaltarak "bana vurmak için kaldırdığın elini, gidip kıracak kadar hemde değil mi?" dedi.Manyak mı bu adam? İkisi aynı şey mi? Ne diyeceğimi bilemedim. Biraz da utancımdan yüzümü diğer tarafa çevirdim.
"Yaban çiçeği" dedi. Elini uzatıp çenemden tutacakken birden vazgeçip elini geri çekti. "Hep susacak mısın böyle?" dedi sabırsız bir sesle.
"Sende sus lütfen" dedim zar zor. Kelimeler düğüm olmuş içimde. Anlatmak istesemde çıkmıyor ağzımdan. Nefesim daraldı yine boğuluyorum sandım.
Çözdüm kemerimi. İndim arabadan. Yol kenarındaki ağaçların arasından ilerledim. Bir kaç ağacı geçince karşımda gördüğüm ırmakla durdum. Irmağın kenarındaki küçük kaplumbağalar kendini birden suya bıraktılar. Galiba onları korkuttum.
Bir kaç adım daha atıp ırmağın kenarında oturdum. Ağaçların gölgesinin düştüğü ırmağı izlemeye başladım. Sular son zamanlarda yükselmiş olmalı. Irmağın kenarındaki ağaçlar govdelerine kadar suyun altında kalmış. Ağaçların üstündeki kuş sesleri cıvıl cıvıldı.
Başka zaman olsa içimde bir coşku olurdu. Bu manzarayı, bu ırmağı içime sığdıracak kadar coşardı benim içimdeki çocuk. Ama şimdi uyandırmaktan korkuyorum. Bu halimi görsün istemiyorum.
Kolumla sertçe gözümdeki yaşı sildim. Yılmaz'ın yanıma oturduğunu gördüm ama sesimi çıkarmadan karşımdaki manzaraya bakmaya devam ettim. İkimiz de sustuk bi süre.
İçime derin bir nefes çektim. Zehir gibi. İçime çektiğim nefes ciğerlerimi çürüttü sandım."Aynı şey değil" dedim kısık bir sesle. Yılmaz'ın bana baktığını hissettim ama ona dönmedim. Biraz sonra devam ettim. "Sana öfkelenmiştim. Neden bilmiyorum ama çok sinirlendim. Yani sen birden öyle..." devamını getiremedim. 'Beni öptüğün için' diyemedim ama o zaten anladı bence.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...