Artık onu tanımadan önceki ben olamıyorum Ve ondan sonra ki ben de yok oluyor.
Oysa onu unutmuştum, bambaşka bir ben olmuştum. Yeniden mutlu olmaya başlamıştım ve... Yalan söylemişim, asla unutamayacağım onu. Kendimi kandırmışım ama yalanım ortaya çıktı işte, kendimi ikna edemedim onu unuttuğuma, bir rüya ile hatırlattı kendini bana ve su yüzüne çıkardı yalanların ardına gizlediğim gerçekleri. O gece, onu Antalya'da gördüğümden beri bütün hayatım alt-üst oldu.
Rüya mıydı?
Neden o kadar gerçekti?
Ama gerçek olamaz ki! Gerçek olsaydı bana o kadar kibar davranmazdı. Belime sardığı kolu, saçlarıma dokunan eli, her hareketinde bana olan özlemi ve sevgisi vardı sanki. Gerçek olsaydı beni sevmezdi, bana sadece acı verirdi.
"Afra! Sağır mı oldun kızım?" Diye bağırdı karşıma dikilen Mert. Önümdeki masada duran notlardan çektiğim bakışlarımı ona çevirdim. "Çalışıyorum, fark etmedim geldiğini" dedim, sanki gerçekten ders çalışıyormuşum gibi. Karşımdaki sandalyeyi çekip oturdu. "İyi misin?" Diye sordu dikkatli bir şekilde yüzüme bakarken. "Antalya'dan döndüğümüzden beri çok dalgınsın, Antalya'ya gitmeden önce ki yersiz neşenden eser kalmadı" demesi ile "sorun yok " dedim hiç uzatmadan. "Nasıl sorun yok? Aylardır yalandan mutluymuş gibi davrandıktan sonra şimdi de ruhun çekilmiş gibi dalıyorsun"
"Yorgunum ve halletmem gereken tonla işim var. Yani evet, ruhum çekilmiş gibi" dedim. bu hastalıklı duyguları atlatamamak beni yoruyor.
"Gerçekten sorun sadece yorgun olman mı? Antalya'da benim bilmediğim bir şey olmadı değil mi?"
Tam Mert'e Antalya'da Yılmaz'ı gördüğümü söylemek için kafamı kaldırmıştım ki, okulun kafeteryasının kapısından giren kişi ile dondum öylece. Mert benim baktığım yöne bakmak için oturduğu sandalyede geriye doğru döndü.
"Ben sana söylemeyi unuttum," dedi hala kapıdan giren kişiye bakarken. "Nazlı artık burda okuyacak" derken göz ucuyla bana baktı, Ben hala tepkisizce Nazlı'ya bakıyordum. O da bana bakıyordu, bize doğru gelip gelmemek konusunda kararsız kalmış gibi aynı yerde duruyordu. Mert ona doğru elini kaldırınca kararını verdi ve bize doğru gelmeye başladı. Nazlı'nın bize yaklaşması ile Mert oturduğu yerden kalktı ve ona sarıldı. Ben burda yokmuşum gibi uzun uzun sarıldılar.
Onları izlerken istemsizce doldu gözlerim. Bu ayrılığa ben sebep oldum. Ben olmasaydım çoktan evlenmiş olacaklardı.
Nazlı Mert'ten uzaklaştıktan sonra kaçamak bakışlarla bana baktı, ikimizde cesaret edemedik sanki konuşmaya. Onun gözünde ben onun abisini aldatmış, onun vurulmasına neden olmuş ve nişanlısından ayrılmasına sebep olmuş biriyim.
"Dersin bitti mi?" Mert'in sorusuyla bendeki kaçamak bakışlarını tamamen çekti ve beni görünmezmişim gibi bir kenara itti. Onu ilk gördüğüm günden bile daha yabancı geldi bana. O zamanki sıcak ve samimi halinden eser kalmamış. Her zaman uçmayı yeni öğrenmiş bir kuş gibi cıvıl cıvıl olan halini özletiyor bu mesafeli hali.
"Bitti ama gitmem gerek, Kadir abime saat dörtte beni almasını söyledim" demesi ile masada duran telefonumdan saate baktım. Saat dörte geliyordu. Mert onu uğurlama amaçlı, tekrar uzanıp yanağından öptü ve "tamam, yarın görüşürüz" dedi. Ben konuşmaya cesaret edemezken Nazlı, sessizce döndü arkasını ve geldiğinden daha hızlı adımlarla ayrıldı yanımızdan.
Ona söylemek istediklerim vardı. Ne söylemem gerek bilmiyorum ama bir hışımla kalktım oturduğum yerden ve masada duran eşlalarımı alarak Nazlı'nın gittiği yöne doğru ilerledim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...