54. Bölüm.

484 16 3
                                    


"Sen her işe burnunu sokup, senin üzerine vazife olmayan şeyleri söylemek zorunda mısın ya?" diye bağırdım.  Öyle öfkeliydim ki Ahmet'in suratını dağıtasım geliyor. 

"Birinin gerçekleri söylemesi gerek. Yılmazdan  vazgeçmem deyip iki gün sonra Halit'in piçiyle yakınlaşırsan, sana bi dur diyen olur. Bir duruşun olsun derler adama!" 

Ahmet'in sözleriyle çileden çıktım resmen.  "Lan sana ne! Her şeyi bildiğini sanıp sonrada başkalarının hayatını sikiyorsun!"    Sinirden bağırarak küfür etmeye başladım artık ve Ahmet'e vurmak için üzerine yürüdüm.  Tabi Yılmaz bana engel oldu ve kollarını belime sarıp kendine çekti. "Hışş!  Sakin ol tamam"

Onun belimdeki kollarından kurtulmaya çalışırken daha da sinirlendim. "Sen bana sakin ol diyemezsin! Siz iki psikopat, sadist bana sakinlikten bahsedemezsiniz!"   Diye bağırdım.  "Bana dokunmayı da kes!" Diyerek ittim Yılmaz'ı.

"Tamam" dedi ellerini geri çekerek. Benden birkaç adım uzaklaştı. "Böyle bağırıp çağırıp benim öfkemi bastırmaya çalışma! Benden habersiz giriştiğin işlerin hesabını vereceksin!" Dedi. Sakinleşmiş gibi görünüyordu ama sesi hala sertti.

Artık dayanamayıp sessizliğini bozan Şeyma, "neyin hasabından bahsediyorsun sen be! Bu kız senin yüzünden ne işlere kalkışmış. Ruh hastası ettin kızı. Hala hesap soruyorsun"  dedi. 

O an anladım, artık saklayamıyorum paramparça olmuş ruhumu. Aslında hepsi görüyor yok oluşumu. 

Bir tek Yılmaz... Bir o görmüyor artım umutsuz vaka olduğumu. 

Yılmaz bana doğru bir adım attı yine. "Sana acı veriyorsam, sende bana hesap sor. Hatta kır beni ama böyle uzak durma!"  Çok nadirdir Yılmaz'ın yalvaran bakışlarını görmek, sesini duymak.  Ona bakarken içim gidiyor. Acının rengi olsaydı ben şuan o renge boyanırdım ama ne yazık ki o göremeyecek kadar gör bu acılara.

"Benim sana hesap sormaya gücüm yok ki! Başına silah dayasam, kendi kalbimden vurmuş olurum... Elini tutsan, affetsem... Başkalarının kanı bulaşacak elinden elime! Hiç Aralık kapı bırakmadın bana"   derken yine sesim kısıldı ve gözlerim doldu. Kendimi anlatamamanın acısı boğazımı yaktı, Bir yumruğu yutkunur gibi sızladı.

"Lütfen artık benim sana ulaşamamamı sağla! Ben kaçamıyorum senden, sen bırak beni" dedim ona yalvararak.

"Hayır! Sen şimdi kızgınsın bana ondan böyle konuşuyorsun... Lan ben nasıl bırakırım seni? Sen nasıl istersin bunu benden?"  Konuşurken yine sinirlendi ve bana doğru gelip elimi tutacakken "dokunma!" Diye çığlık attım ve kendimi Şeyma'nın kolunu tutarken buldum.  Yılmaz aniden durdu ve titreyerek tutunduğum Şeyma'nın koluna baktı.  Gözlerinde gördüm o ani duraklamayı ve sanki benim böyle olmamın sebebi o değilmiş gibi şaşkındı ifadesi.

"En iyisi biz gidelim, siz biraz sakinleşin" dedi Ahmet.  Elini Yılmaz'ın omzuna koyup hafifçe sıktı. "Zaman ver ona biraz" dedi ama Yılmaz birden itti omzundaki eli. "Hangi zamandan bahsediyorsun! Zaman bizi ayırıyor, Karacaların aramıza girmesine neden oluyor!" Diye isyan etti.   Onun sesinin yarattığı fırtına esiyordu yüreğimde ve acımasız bir felaketin ayak sesleri duyuluyordu bize ait olan tek yerde.

Ellerimle kulaklarımı kapattım. Onun Karacalara olan nefretini duymaktan korkuyordum. Onlara zarar verecek diye aklım çıkıyor artık.  Mert benim tek ailem ve Yılmaz eli kanlı bir katil...

"Afra!"

Ellerimi kulaklarımdan çekmeye çalışan Şeyma'nın sesini bastırıyordu hıçkırıklarım.  

Önümü göremeyecek kadar gözüm döndü. Bulanık aklımda mantıklı hiçbir şey yoktu sanki.   Bir kıyametin içinde hissettim kendimi, hiçbir yer güvenli gelmiyor.

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin