42. Bölüm

464 14 9
                                    


Karanlık bir yerde yürümeye başladım. Çok sessizdi, attığım her adım etrafta yankı yapıyordu.  Nerde olduğumu anlamaya çalışarak bakındım etrafa. Karanlıktan hiçbir şey görünmüyordu. 

Serin bir rüzgar esiyordu, ürpertiyordu beni.  Karanlıktan önümü göremediğimden, bir kör gibi ellerimi etrafımda gezdirdim. Soğuk bir duvara değdi parmaklarım. Önce irkildim, ardından duvara tutunarak yürümeye devam ettim.

Çok uzaktan bir şarkı doluyor kulaklarıma. bilmediğim bir dilde, güzel bir kadın sesi.  İçim sızlıyor. hiç bilmediğim bir dilde acı çekiyorum ve tarifini edemiyorum. 

Dokunduğum duvarda bir çıkıntı hissediyorum ve bir kapı kolu.   Yavaşça araladığım kapının ardında loş ışıklı bir oda karşılıyor beni.

Kadir'in bardaki çalışma odası.

Şaşkınlıkla içeri doğru bir kaç adım attım. Karşımdaki deri koltukta oturan Yılmaz'ı buluyor gözlerim.

"Yılmaz!"

Eğdiği başını kaldırıp bana baktı.  Soğuk, duygusuz, bomboş, onu ilk tanıdığım zamanlardaki gibi, ifadesiz bakıyordu bana.  Beni hiç sevmiyormuş gibi.

"Yılmaz..."  Birden elini kaldırıp, işaret parmağını dudaklarına yaklaştırarak "sus" işareti yaptı.   Gözlerim onun kanlar içindeki ellerini bulunca irkildim. 

"Ne oldu sana?" Delice bir korkuyla yanına gitmeye çalıştım. Ayaklarımda tonlar var sanki, bir adım bile atamıyorum.   "Yılmaz... ben sana gelemiyorum" dedim ağlamaklı bir sesle. Göğsüm şiddetli bir şekilde inip kalkarken, kalbim duracak gibiydi.

"Sen benim için öldün!"  Dedi. Sesi hiç olmadığı kadar sakindi. Yüzü ifadesiz, gözleri duygusuzdu.

Başımı çaresizce iki yana salladım. İnkar ettim. "Sen beni seviyorsun, vazgeçemezsin!"  Aslında bunlar boş çırpınışlardı, taa içimde hissediyordum benden vazgeçişini.

"Sen öldün" dedi ellerini bana doğru kaldırarak. Avuçlarındaki kanlar yere damlıyordu.  "Bu senin kanın" dediğinde, hızla başımı olumsuzca salladım. 

"Hayır, Ölmedim ben!"  Dedim elimi göğsüme koyarak. Elimi tekrar ona doğru uzatınca kendi elimdeki kanları gördüm.  Korkuyla titreyen ellerime baktım. ardından başımı eğip üzerime, göğsüme baktım.  Göğsüm kanlar içindeydi ve kalbim yerinde yoktu.

"B... Bu olamaz ki!" Dedim. Hiçbir şey hissetmiyordum bedenimde. Ne acı, ne başka bir şey ama ruhum müthiş bir azap çekiyordu.  "Sen benim kalbimi söktün" 

"Sen istedin"

"Hayır! Hayır Yılmaz, ben istemedim"

"Afra..."

"Afra, uyansana kızım" 

Birinin hafifçe yanaklarıma vurmasıyla sıçrayarak geriye doğru çektim kendimi.

" Tamam, Korkma!"  Diyen Mert'e anlamayan gözlerle baktım. Bir kaç saniye olanları anlamaya çalıştım.  Etrafıma baktım.   "Burda uyuya kalmışım" dedi Mert. Bende onun karşısındaki koltukta uyuya kalmışım. Her yer aydınlanmış, sabah olmuş.

"Kabusmu gördün? Sayıklıyordun"  diyen Mert'e baktım.  "Bilmiyorum" dedim. Elimi yavaşça göğsüme koydum.  Kalbimi avucumun altında hissettim ve sessiz bir nefes aldım.  Neydi bu? 

"İyi misin?" 

"Bilmiyorum" dedim tekrar. "Mert... Benim neden bu dünyada yerim yok gibi? Kimse gerçekten alamıyor beni hayatına, sığamıyorum, sığdıramıyorlar beni bir kıyıya, köşeye"  

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin