Ne yaptım kendime?
Oysa Yılmaz'ın gözlerinde ilk sıcaklık gördüğün gün, bir daha asla kendime haksızlık etmeyeceğim, demiştim. Onun sayesinde aynalara bakmayı sevmiştim ve uzun uzun aynaya bakıp 'acaba bana bakınca ne görüyor?' diye düşünürdüm. Hayatında hiç sevilmemiş bir kızın böylesine sevilmesi nasılda garipsenecek bir şeydi benim için. Oysa başka insanlar sevilmediği zaman garipserdi değil mi? İşte ben en büyük haksızlığı burda yaptım kendime. Sevmek için bile dokunduğu tenimde çürükler oluşturan adamı, iyileştirmek için söz verdim kendime ama kendi kendimi tedavisi olmayan bir hastalığa sürüklediğimin farkında değildim. Oysa ben sadece çocukluğunu yaşayamamış bir çocuktum ve bana tekrar çocukluğumu satın alacak bir masal kahramanı gerekiyordu.
Yani böyle olması gerekiyordu.
Çocuk olmama izin vermedikleri halde, okuduğum masalların gerçek olduğuna inandım gizli gizli. Okuduğum masalda; gülünce yanaklarında gül goncası açan, ağlayınca gözlerinden inci dökülen bir kız vardı; kötü kraliçe tarafından çalınan gözlerini almak için gülümseyerek yanağında açan gülleri satıyordu... İnsan çalınan gözlerini satın alabiliyorsa, çalınan çocukluğunu da alabilmeli bence. Alamadım... Param mi yetmedi, inancım mı? Bilmiyorum ama bende kalan yanlarımı da kaybettim.
"Afra!"
Yanağımda sıcak bir el hissediyordum ve kulaklarımda endişeli bir ses.
"Diğer yarım..." Deyişini işittim ve bu cümleler, bu endişeli sesin sahibini tanımamı sağladı. Gözlerimi aralamaya çalışırken "Mert..." Dedim.
"Yanındayım kardeşim" dedi yanağımdaki elini çekmeden başımı biraz daha göğsüne bastırdı.
Biraz daha kendime geldiğimde hareket halindeki bir aracın arka koltuğunda olduğumuzu fark ettim. Birden acıyla inledim. "Buda bir rüya, değil mi?" Diye sordum ağlayarak. Yok olmuştum artık ve bu saatten sonra Mert'in gelip beni bulduğuna inanmıyordum. Yıllarca o yetimhanede olduğumu bildikleri halde beni almaya gelmediler, bu gece beni eliyle koymuş gibi bulmuş olmasına inanamadım.
"Affet beni! Yine abilik yapamadım sana, yine yalnız bıraktım seni" dedi kahrolmuş bir sesle. Onu affetmemek gibi bir şansım var mı benim sanki, ben ona hiçbir zaman kıyamadım ki. Yine göğsündeki kafamı kaldırmadan, burnumu çeke çeke ağlarken "bırakma beni Mert! Bu defa her zamankinden daha çok kimsesizim" dememle kafamı biraz daha göğsüne bastırdı, yanımda olduğunu göstermeye çalışır gibi.
"Bütün gün seni aradık. Aklımızı aldın resmen" başımı Mert'in göğsünden kaldırmadan Şoför koltuğundaki Aras'a baktım. Bugün aramızda olanlardan sonra onu burda görmek şaşırttı beni. "Orda olduğumu nasıl bildiniz?" Diye sordum.
"Kimsesiz hisseden Afra'nın nereye gideceğini nasıl bilmem" dedi Mert.
"Çok canım acıyor Mert!" Hangi sözlerle anlatılır bilmiyorum ama kalbim sökülmüş gibi. nefesim batıyor ciğerime. "Biliyor musun?" Beni zehirleyeceğini bile bile derin bir nefes aldım. "Benim bebeğim gitti..." Dedim. kollarını biraz daha etrafıma sardı 'ben yanındayım' der gibi. Ama artık herkes bana geç kalmış gibi. Yanındayım'lar yalan oldu çünkü, kimse yanımda olmadı. "Neden yanımda yoktun ki? Neden beni kimsesiz bıraktın ki? Kaderim beni yalnız kalmaya alışık sandı, neyi istesem aldı benden" ağlaya ağlaya sitem ettim Mert'e sanki sebebi oymuş gibi. Belki de sadece nazım ona geçtiği içindi bu sözlerim. Belki de Yılmaz'a söylemek istediklerimdi bunlar.
"Doğduğumdan beri yalnız olmak zorunda değildim ben!" Kızarak konuşsam bile başımı onun göğsünden kaldırmıyordum, beni bir daha bıraksın istemiyordum. "Babam beni oraya bırakmak zorunda değildi. Hatta amcam bile..." Sesli bir şekilde iç çektim. "Ben ondan hiçbir şey beklemiyordum ki, neden kalbim böyle kırıldı Mert?" Daha bir kez bile amca demediğim bir adamın bana sahip çıkmaması neden kırıyor beni? Benim kimseye ihtiyacım yoktu oysa, her şeyi başaracak gücüm vardı bir zamanlar, Yılmaz'ı tanımadan önce...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...