12. Bölüm

1.2K 40 12
                                    


"Yaşama arzum, hayata inancım bardı! Fakat bu düşüncemin ardından kahkaha attığımı da hatırlıyorum"

     Dostoyevski.

***

Ben doğru duymadım sanırım. Günlerdir, karşılaştığımızdan beri 'karşıma çıkma' diyen adam. Ayrıca her fırsatta bana kin kusan adam şimdi neler söylüyor.

"Ben ikimizin yerine de katlanırım sana"

Gerçekten de dedi mi?

Ee, ne demişler 'yaşa ki  göresin'

Atalarımız bilmiş ki konuşmuş.

"İyimisin?" Dedi yanağımdaki elini çekmeden. Artık nasıl bakıyorsam adam korktu tabi. şüpheyle bakıyor gözlerime.

Ama bende haklıyım. Pat diye söylenmez ki böyle şeyler.

Yılmaz  derin bir nefes alıp verince ılık nefesi yüzümü  okşadı. Biz ne ara bukadar yakınlaştık? Ayrıca yılmaz'ın
Bakışları hiç masum gelmiyor şu an.
Ben birden panikleyip ittim onu. Yılmaz'ın bir kaç adım gerilemesi ile yanından geçip "sen hemen gelme kazım amca yanlış anlamasın" dedim  tam bir aptal gibi saçmalayarak.

"Telefonun" dedi  gitmeme engel olurken.  Elinde ki telefonu çekip aldım her an başka bir mallık yapmamak için hemen arkamı dönüp salona gitmek için  adım atmıştım ki
"Şarja takmayacakmısın?" Dedi.

Ben hayatımdaki en saçma konuşmayı yapmak için Yılmaz'a döndüm.

"Takacağım, takmalıyım yani nerde takmalıyım?" Yılmaz'ın yüzünde güzel bir gülümseme  belirdi. Sebebi benim salaklığım olmasaydı haha güzel olabilirdi. Ama aptalım ben.

"Merdivenlerden çık sağdaki ilk oda, komodinin  üzerinde şarj aleti olacaktı." Dedi. Yüzünde hala bir hınzırlık vardı. arkamı döndüğüm gibi gülecek gibiydi.

Birden aldı elimden telefonu "sen bulamayacaksın bence. Ben hallederim." Deyip gitti.

Ne oldu şimdi? Bende kafa gitti yine.
Bi süre durdum öylece, kendi kendimi bir boşluğa ittim. Her dakika değişen ruh halime mantıklı bir açıklama aradım ama bu aralar öyle ben ben değilim ki, bir yabancıyı sorgular gibi, sorguladım kendimi. 

Fark ettim ki ben kendime çok zalim'im.

"Bu sondu"

Dedim kendi kendime. Aynalardan kaçtığım, kendimden kaçtığım, kendimi yok saydığım. Kendimi kırıp üzdüğüm hepsine sondu.

"Bu son"

Kendimi toparlayıp içeri kazım amcanın yanına gittim. Masanın başında durmuş çorba dolduruyordu kaselere. Yanına yaklaşıp "Kusura bakmayın böle habersiz gelip size zahmet verdim" dedim. Çok mahçup hissettim kendimi. "O nasıl laf duymayacağım bir daha" dedi. Doldurduğu tabağı masaya koyup "geç otur sen, çorban soğmadan" dedi.

"Elinize sağlık her şey çok güzel görünüyor" dedim bir sandalyeyi çekip otururken.  Kazım amca gülümseyerek başını salladı. Bir an sadece bir an kendimi bambaşka biriymiş gibi hissettim ve küçücük  bir kız çocuğunun babasıyla oturduğu bir sofranın huzuru doldu içimi. Elimde olmadan gülümsedim.

Dış kapının açılıp kapanmasıyla içeri biraz önce dışarda gördüğüm Yusuf denen çocuk girdi. Tam bir çocuk gibi masaya yaklaşıp bir parça ekmek alıp ağzına attı ardından da "afiyet olsun yenge" dedi ağzındakini yutmadan. Yüzümdeki gülümseme solarken ters bir bakış attım. Şu çorbanın içindeki kepçe ile  vururdum ağzına ama dua etsin kazım amcanın gözü üzerimde. Bozuntuya vermeden sadece başımı sallamakla yetindim.

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin