Ne yazık ki insan daha önce mutlu olduğunu anca mutsuzluğa düşünce anlıyor. Çaresizce o mutlu olduğumuz kısa anlara gitmeyi herşeyden çok istiyoruz...
Yavaşça yere çöktüm, yerdeki kolyeyi almak istedim. Aslında benim olsa almazdım onu, Yılmaz'ın gözleri öyle baktı ki ona, ben bir daha takmazdım onu ama o emaneti bana. Önümde ikiye ayrılmış kolyenin ince zincirleri yan yana duruyordu. Kopmuş olmasına rağmen aldım avucumun içine.
Biraz önce bu sokağı terk eden arabanın arkasından baktım...
Bu sokak daha kaç kez beni dizlerimin üzerine çökmüş görecek?
Kolyenin avucuma batışını umursamadan yumruk yaptığım ellerimi beni taşıyamayan dizlerime koydum. İlk bu sokağa diz çöktüğümde korkunç bir geceydi, sabahı olmayacak sandığım bir gece... Yılmaz beni Sedat'ın elinden almıştı. Bir daha hiç nefes alamam sanmıştım. o iğrenç his bir daha hiç geçmeyecek sanmıştım...
O göl kenarında gözlerimin içine bakarak daha önce hiç böyle yeşil tonunda gözler görmemiştim dediğinde o gün ilk kez önceki gecenin üzerimde bıraktığı iğrenç hissi unutmuş onun gözlerinin içine bakarak ben de seninkiler kadar siyah gözler görmedim demiştim.
Sonra beni bir kez daha bu sokakta dizlerimin üzerinde bırakmıştı. O gece barda Aras'ı dövdüğü için onu dinlemeyip Aras'la gitmiştim. Bu sokağa geri döndüğümde burda beni bekliyordu. Kavga etmiştik, Beni itmişti. Yine burda dizlerimin üzerinde bırakıp gitmişti beni. O gece Ahmet ve Şahin gelip beni zorla arabasına bindirmişlerdi. Yine hiç bitmeyecek sandığım bir geceydi.
Ve şimdi... Hiç bitmeyecek sandığım gecenin sabahı, Yine dizlerimin üzerinde yere çöktüm. Daha önce hep ben suçluydum. Yani öyle görürdüm.
Bu kezde mi ben suçluyum?
Gördüm onu dün gece, ihanetini. Sadece bana değil en yakın arkadaşına da ihanet etti.
Ben kendimi kaybettim, bu benim suçum mu? Ben kayboldum... Bunu taşıyamayacak kadar sevmişsem onu, bu benim suçum mu?.
Benim suçum.
Bedelini ikimizde ödeyeceğiz. Ağlamayacağım, rahatlamayacağım. Ona hesap sormayacağım. Onu affetmemek için. Ona bu kolyeyi getiren adamın gözlerinde ve sözlerinde ki imanın doğru olmadığını söylemeyeceğım. Dün gecenin bedelini benimle beraber oda ödemeli.
Yavaşça kalktım yerden. Koşarak sokağa fırladığım merdivenlerden bir ceset sürükler gibi geri çıktım.
Bizim evin kapısını çaldığımda kısa sürede açıldı. Ece acele ile tekrar mutfağa dönecekken fark ettiği şeyle durup bana baktı. "Hani ekmek?" Diye sordu.
"Para almayı unutmuşum" dedim umursamazca. Ayakkabılarımı çıkarıp kenara ittim. Ece kısık gözlerin arasından bana bakarken "ayakkabılarını niye çıkardın?" Dedi bir elinde de cebinden çıkardığı on lirayı bana uzatıyordu. "Ben ekmek yemeyeceğim, gidin kendinize alın" dedim.
"Sen ve ekmek yememek?" Dedi ne zamandandır salonun kapısında dikildiğini bilmediğim Mert. Anlamsız, boş ifademle yanından geçtiğimde anladı sanırım benden umut olmadığını. "Neyse ben alırım ya" dedi kapıya doğru ilerleyip ayakkabılarını giyerken. Kısaca bana baktı "ama sana bir lokma vermem diyeyim" dedi. "Göreceğiz" dercesine başımı salladım.
"Çocuk musun sen aşkım?" Dedi Nazlı ilerlediğim salonun ortasında duruyordu. Demekki sonunda çıkmış yatağımdan. "Cezalı o, yağmurlu havada kimse su bile vermeyecek ona" dedi Mert. Dün gece dışarda söylediklerim için hala kızgın bakıyor bana. Yalan söylediğimi oda farkında ama belkide Yılmaz'a haksızlık ettiğimi düşünüyor. Ondan bu kızgınlığı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ELZEM
ChickLitTek amacı okulu bitirip kendi ayakları üzerinde durmak olan Afra'nın Akar kardeşlerle tanışması ile hayatı alt üst olur... Kendini hastalıklı bir aşkın içinde bulur... Bir adam en fazla ne kadar acımasız olabilir? Bir kadın en fazla ne kadar sevebil...