32. Bölüm

629 19 2
                                    

Hep aynı soruyu soruyorum kendime, suçlu ben miyim?  Böyle ağır bakışlarla cezalandırılacak kadar suçlu muyum?

Elime dokunan Mahir'in elinin altından çektim elimi. Elim bir şeylere çarptı, masadaki ayran devrildi.  Umursamadım, gözlerimi tekrar Yılmaz'a çevirdim.

İşte böyle oluyor, hep suçlu benmişim hissi...

Aralanan dudaklarımın arasından içime çektiğim derin nefes zehir oldu sanki.

Bak ölüyorum ben...

Gözlerinde ufacık bir merhamet yok. Aşktan, sevgiden öyle uzak ki bakışları, beni yok ediyor.

"Seviyorsan git konuş bence. Böyle uzaktan bakarak hiçbir şey hal olmaz"   birden Mahir'e döndüm. Oda Yılmaz'daki  bakışlarını bana çevirdi. Sesi alaycı gelmişti ama yüz ifadesi gayet ciddiydi. 

"Sevmek mi? Sen karşındakinin gözlerinde hiç sevgi görüyor musun?" Dedim benimde sesim onun gibi alaylıydı  ama kalbim şaka kaldıramayacak kadar yorgundu. 

Sorumun cevabı belliydi, Yılmaz öfkeli, nefret doluydu. Ve ben, artık hissizleşecek kadar aşktan sevgiden uzak...

"İnkârmı edeceksin?" Dedi Mahir, sanki şu an onu dinleyecek mecalim varmış gibi. Ne demek istediğini umursamadan tekrar Yılmaz'a çevirdim bakışlarımı. ve anında pişman oldum, nasılda zehir saçıyor gözleri. 

Ben kendime ne yapıyorum?

Ona her baktığımda intiharı düşünen çaresizler gibi uçuruma bir adım daha atar gibiyim.  Aramızdaki mesafeye rağmen, beni içine hapseden kara zindanlarında astım kendimi. Her solukta ölümü hissediyorum şimdi.

"Her bayıldığında adını sayıkladın, şimdi inkar etme"

Mahir ona dönmeyişime rağmen sözlerine devam ederken, ben inatla Yılmaz'a bakmaya devam ettim. Bir duvar gibi sert yüzü, beni defalarca idam sehpasına çıkaran acımasız gözleri nasıl olurda böyle vazgeçilmez gelir? 

Eczaneden çıkan Cengiz abi Yılmaz'ın yanına gelince gidelim dercesine elini onun omuzuna vurdu.  Yılmaz benimle göz temasını  keserken hızla Cengiz abiye döndü. Onu tamamen kaybettim gerçeğini yüzüme vurdu sanki, irkildim.

Yılmaz elindeki sigaradan son bir nefes çekip onu yere attı. ayağıyla yavaş yavaş ezerken izmariti gözleri tekrar beni buldu.  Onunla birlikte Cengiz abide bana döndü. Yılmaz'ın omuzuna koyduğu elini biraz sıktı.

Yılmaz yaslandığı arabadan bir adım geri çekilip kapıyı açtı, arabaya binip kapıyı kapatınca göğsüm sıkıştı. Bak aştın beni, yine geride kalan ben oldum. 

Neydi bana ağır gelen? Yılmaz bu şehri yıkar sanırken, sessizce gidişi mi? Yoksa ihaneti benden önce kabullenişi mi? 

Cengiz abi hızlı adımlarla aramızdaki yolu aşıp karşımda durdu.  Yavaşça ayağa kalktım. "Cengiz abi..."  Ne demeliyim? O kadar zor ki...  "Nasılsın?" Dedim sanki beni öldürecek gibi bakmıyormuş gibi. 

"Birde soruyor musun?" Dedi hiddetle. Yılmaz'dan ödünç mü aldın bu öfkeyi? 
"Ben iki gecedir senin dağıttığın şu adamı toplamaya çalışıyorum!" Derken elini kısa bir süre yolun karşısındaki arabaya uzattı. "Sen nasılsın diye sormaya gerek yok, görüyorum ki keyfin gayet yerinde" derken gözleri Mahir'i buldu ama çok kısa sürdü, tekrar bana döndüğünde biraz daha sakin bir ses tonu kullanarak "sana bu saçmalıkları kondurmak istemiyorum! Neden ağlayarak çıkıp gittin bardan? Ne oldu anlat, Hal edemeyeceğimiz ne var?"  

Çok şey var. Senin dostluğunu hak etmiyor o. Benim aşkımı hak etmiyor. Onu toparlamaya çalışma, seni çok dağıtacak, hiç toparlamayacak.

ELZEMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin