Kapıyı açtığımda gördüğüm Gökbay Amca ve Efkan'a "Hoş geldiniz." dedim.
İçeri geçerken "Hoş bulduk." dediler.
Merakla, "Dilay Teyze yok mu?" diye sordum.
"Sabah sabah babamla birlikte annemin sinirini bozmuşuz. Bizi evden gücünü kullanarak kovdu." diyen Efkan ile kahkaha attım.
Gökbay Amca, "Gülme kız." dediğinde ağzıma hayali bir fermuar çektim.
Efkan, "Lütfen aldığım koku Alçin Teyze'nin meşhur böreği olsun." dediğinde "Öyle." dedim.
Efkan ve benden önce Gökbay Amca mutfağa dalınca güldüm.
Kapıyı kapattıktan sonra Efkan ile mutfağa gittik.
Annem, "Gelmiş yine iki kıvırcık kafa. Bu sefer Dilay sizi niye kovdu?" diye sordu.
Gökbay Amca börekten bir ısırık aldı ve "Efkan yarın sinirli ormana girip sınav olacakmış. Ben niye ona yardım etmiyormuşum." dedi.
Abim, "Ee Efkan niye burada?" diye sordu.
"Anneme kendisinin daha çok stres olduğunu, durması gerektiğini söyledim."
"Siz kaşınmışsınız." dedim ve böreğimi yemeye başladım.
Kapı bir kez daha çalınca "Dilay Teyze olmalı, ben bakarım." dedim.
Mutfaktan çıkıp Dilay Teyze'yi bekletmeden kapıyı açtığımda Dilay Teyze, "Benim iki kaçağım burada mı?" diye sordum.
"Buradalar Dilay Teyze. Kahvaltı yapıyoruz."
Dilay Teyze içeri geçtiğinde kapıyı kapattım ve onun ardından mutfağa girdim.
"Hoş geldin güzeller güzeli karıcığım. Ben de sen bizi evden kovdun diye yemeden içmeden kesilmiştim." diyen Gökbay Amca ile gülmemek için kendimi tuttum.
Dilay Teyze, "Atma be Gökbay, atma. Önündeki börek duruyor." dedi.
Gökbay Amca masumca sırıtırken geri sandalyeme oturdum.
Babam, "Dilay sonra Gökbay'a istediğini yaparsın. Şimdi gel kahvaltı yap." dediğinde Dilay Teyze de sandalyeye oturdu.
Abimin bir kez daha börek almaya çalıştığını fark edince masanın altından onu dürttüm ve "Az yavaş." dedim.
"Sana ne kızım. Ben senin gibi öğlene kadar yatıp kahvaltı için kalkmadım. Sabahtan beri akademideydim. Acıktım." dedi.
"Ha birde bu öğle yemeğin." dediğimde abim, "He öyle." dedi.
"Camış ya."
"Bence hiç bana laf etme. Annemlerden bu akşam kafanızı dağıtmak için dışarı çıkma izni aldım. Seni bir yere götürmem, Efkan ile takılırız." dedi.
Anında yüzüm yumuşadı.
"Ya canım abicim ben şaka yapıyorum. Sen de hemen ciddiye al. Açsan benim böreklerimi bile yiyebilirsin. Hiç sorun değil."
"Kızım az dediklerinin arkasında dur." diyen Efkan'a "Sen bir karışma." dedim.
Annem, "Fırında hazır bir tepsi daha var. Didişmeyin." dediğinde "Cansın sen anne." dedim.
Annem bu dediğime gülümserken önüme döndüm.
Böreğimden yerken Efkan kolunu omzuma attı ve "Ee hangi element taşına yöneleceğini buldun mu?" diye sordu.
"Valla hiçbir fikrim yok. Sihirli ormanda içime doğmasını bekleyeceğim." dedim.
Babam, "Bu laflar bana çok tanıdık geliyor." dedi.
"Bana hiç tanıdık(!) gelemedi." diyen annem güldürdü.
"Anne sen güneş gücünden habersiz olduğun için hangi taşı seçeceğini bilmiyordun. Daha bilmediğimiz güçler yoksa senin gibi bir durum yaşayamam." dedim.
Efkan, "Kum fırtınası ve kül güçlerinin koruyucu hayvanları tekrardan canlandı. Onların biri senin gücün olabilir." dedi.
Burun kıvırdım.
"Kum fırtınası pek beni yansıtmıyor. Kül de yani... Biraz şey bir güç gibi."
Annem, "Ney bir güç?" diye sordu.
"Fazla zorlama bir güç. Ateş ve su elementlerinin güçleri o kadar iyiyken kül biraz basit geliyor gözüme."
Babam, "Tsunami gücünden sonra kül gücünün koruyucu hayvanını canlandırmak için ne kadar çalışma yapıldı. Herhalde önemsiz bir güç değil." dedi.
"Önemsiz değil de ne bileyim. Garip bir güç." dedim.
Gökbay Amca, "Kızın ne olacağı belli değil mi? Niye bu kadar uzatıldı bu konu?" deyince merakla ona döndüm.
"Belli mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Temsilcisi
FantasyTüm ara elementlerin koruyucu hayvanını canlandırmak için çalışan bir gezegende doğan ana karakterimiz element taşını bulmak için girdiği sihirli ormanda beklenen kişi olduğunu öğrenir. "Güneş Parlarken" adlı kitabın ikinci kitabıdır.