Bilincim yerine gelirken soğuk bir zeminde yattığımı fark ettim.
Yavaşça ayağa kalktığımda harabe bir evde olduğumu gördüm.
Bağlanmamıştım.
Çıkış yolu bulmak için yürümeye başlamıştım ki görünmeyen bir şeye çarpmam ve canımın yanması bir oldu.
Gözlerimi kısarak neye çarptığımı anlamaya çalıştım.
Saydam buz ile dört bir çevremi kapatmışlardı.
Kısaca beni hapis tutuyorlardı.
Birisi var mı diye seslenmeli miyim Seslendiğimde birisi yanıma gelirse bu kişi kim olur? Beni kaçıranlar gelirse zarar verirler mi? Ne yapmak isterler?
Şansımı denemem gerekiyordu. Tüm gücümle bağırmaya başladım.
"Kimse yok mu?"
"İmdat!"
"Kaçırıldım!"
Odaya iki adam girdiğinde korkarak onlara baktım. Görünüşlerinden sağlam pabuç olmadıkları anlaşılıyordu.
"Sonunda uyandın temsilci." diyen adama "Siz de kimsiniz?" diye sordum.
"Seni kaçıran insanlarız."
Bunu söyleyen adamın yüzüne baktım ve "Vay canına! Hiç tahmin(!) etmemiştim! Nasıl olabilir böyle bir şey?" diye bağırdım.
Adam kendisi ile dalga geçmeme sinirlenirken "Sessiz ol!" diye bağırdı.
Sakin kalmalıydım.
Küçükken annem ve babamı tehdit etmek için bir çete beni yine kaçırmıştı. Annemler ondan sonra beni bu tür durumlar için eğitmişti.
Eğitimlerini bir gün kullanacağım aklımın ucundan bile geçmezdi.
Benimle şahsi bir düşmanlıkları olmadıkları için beni bir yerde kullanmak isteyeceklerdir.
Beni öldürmeyecekler.
"Susmazsam?" diye sordum.
"Susturmasını biliriz." dedi diğer adam.
Kahkaha attım.
"Siz mi beni susturacaksınız? Kim olduğumu da öğrenmişsiniz oysa. Sizi tek bir hareketim ile ezip geçebilirim, bir bakışım ile öldürebilirim. Siz ise karşıma geçip beni susturabileceğinizi söylüyorsunuz. Komiksiniz."
Biraz blöfü abartmıştım ama bundan zarar geleceğini düşünmüyorum.
Başta sinirlendirdiğim adam, "Öldürsene." dediğinde kafamı yana yatırdım.
"Ne istediğinizi merak ediyorum. Burada bekleyip öğreneceğim."
"Sen bilirsin."
Odadan çıkmak için yeltendiklerinde "Ne istediğinizi söylemeyecek misiniz?" diye sordum.
"Zamanı geldiğinde anlarsın."
"Çok salaksınız." dedim.
Adamlar kaşlarını çatıp bana baktığında "Kendim çok güçlü biri olabilirim ama annem ve babam bu gezegende tanınan en ünlü çift. Ben olsam onlardan fidye isteyip kaçış için para elde edersiniz. Sonra beni planınız için kullanıp bana istediğinizi yaparsınız. Az akıllı olun." dedim.
İkisinin de kafası karışmıştı.
Birbirlerine baktıklarında hafifçe sırıttım. Eğer babamı ya da annemi aramama izin verirlerse yerimi bulmalarını sağlardım.
İlk muhatap olduğum adam, "Eğer kaçmaya çalışırsan seni vururuz." dedi.
"Tabii, öyle takılırım." dedim.
Buzu erittiklerinde bana telefon verdiklerinde "Babanı ara." dediler.
"Annemi arasam olmaz mı? Babam hep meşgul olduğu için telefonlara geç bakıyor. Onu beklerken çok sıkılıyorum." dedim.
"Ara işte!"
"Okey, sakin." dedim ve annemin telefonunu tuşladım.
Telefon çalarken telefonu kulağıma götürdüm.
Adamlardan biri "Telefonu hoparlöre al." deyince "Az mahremiyet." dedim.
Telefon açılınca annem, "Güneş element temsilcisi Alçin, buyurun." dedi.
"Anne cidden şu telefon açma şeklini değiştirmen gerekiyor. Sadece alo, efendim ya da buyurun diyebilirsin. Çok resmisin." dedim.
"Meva! Ah, neredesin?"
"Anneciğim bu soruyu bilsem ben de sizi aramazdım. Şu an orta yaşlarda, tipim olmayan iki adam ile bir odada takılıyorum. Fidye isteyeceklermiş." dedim.
"Yerinizi tespit etmeye çalışıyoruz. Böyle devam et ve konuşma uzasın. Şimdi telefonu hoparlöre alıyorum. Baban yanımda."
"Okey."
"Alo, Meva. Güzelim iyi misin?"
Babamın sesini duyduğumda tebessüm ettim.
"İyiyim be baba. Ne olsun?"
Adamlardan biri elinde küçük bir tsunami oluşturdu ve "Uzatma." dedi.
Adama "Tamam be, beni babanlara vermek için ne kadar istiyorsunuz?" Ye sordum.
"Bir milyon."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Temsilcisi
FantasíaTüm ara elementlerin koruyucu hayvanını canlandırmak için çalışan bir gezegende doğan ana karakterimiz element taşını bulmak için girdiği sihirli ormanda beklenen kişi olduğunu öğrenir. "Güneş Parlarken" adlı kitabın ikinci kitabıdır.