Gözlerimi açtığımda şifahanedeydim. Bunu ortamın kokusu ve yattığım hasta yatağından anlamak zor olmamıştı.
Başımda bekleyen yakınlarımı gördüğüm sıra aklıma gördüğüm mavi güç taşı geldi.
Hızla ayağa kalktım ve "Hala yılın son günündeyiz, değil mi?" diye sordum.
Babamın "Meva yat hasta yatağına. Zehirlendi." demesini umursamadım.
"O taşı benimsemem lazımdı. Hala yılın son günündeysek sihirli ormana gidip o taşı alabilirim."
Efkan, "Yılın ilk gününe on dakika önce giriş yaptık." dediğinde olduğum yerde kaldım.
"Güç taşı? Ben daha element sahibi olamadım. Hem oradaki mavi taş bana ait olmalıydı. Öyle hissettim çünkü. Sihirli ormana girmeliyim."
"Meva sihirli orman kapandı." diyen Ceylan ile kabullenmeyerek "Eğer bilincim kapanmasaydı o taş benim olacaktı." diye mırıldandım.
Annem, "Tam olarak nasıl bir taş?" diye sordu.
"Masmaviydi. Hiçbir elementin güç taşı değildi."
Dilay Teyze, "Yanlış görmediğine eminsin, değil mi? Belki zehirden dolayı yanlış gördün." dedi.
"Eminim Dilay Teyze. Havada asılı duruyordu. Masmaviydi. Nasıl anlatsam... Ruh gibiydi."
Annemler kendi aralarında bakışmaya başlayınca "Ne gücüydü o? Siz biliyor musunuz?" diye sordum.
"Bilmiyoruz. Şimdi sen geri yatıp iyice dinlen. Biz gitmeliyiz." dedi annem.
"Anne belki dedem ne gücü olduğunu biliyordur. Sonuçta o da bir element temsilcisi ve senin gibi çok olaya şahit oldu." dedim ümitle.
"Sanmıyorum bebeğim ama ben dedene sorarım." diyen annem başka bir şey söylememe izin vermeden babamlar ile birlikte odadan çıktı.
Abim, "Anneme mi özendin lan? Onun gibi kendini başkası için riske atıp yaralanıp geldin." dedi.
"Çok komiksin abi."
Abim gülerek yanıma oturduktan sonra yanağımdan öptü ve "Senin için en hayırlısı buymuş demek ki. Canını sıkma." dedi.
Gözlerim dolarken "Elementsiz kaldım. Yıllarca verdiğim emek harap oldu." dedim.
"Harap olmadı Meva. Elbet işine bir şekilde yarar." dedi abim.
Ceylan, "Seni hemen bırakıp gitmemeliydim." deyince güldüm.
"Bu senin suçun değil. Ben kumlu topraklarda çok oyalandım." derken aklıma son olanlar geldi. Bilincimi kaybettiğimde yanımda kimse yoktu.
"Beni kim kurtardı?" diye sordum.
"Ben güç taşımı bulmama rağmen sen beni bulamayınca seni merak ettim ve işi bitmiş birkaç insan toplayıp seni aramaya başladım." diyen Efkan'a teşekkür ettim.
Ceylan, "Acaba o gerçekten bir güç taşı mıydı?" deyince "Öyle olmalı ama diğerlerine göre farklıydı. Özel bir şeye benziyordu." dedim.
"Annenler oraya gidip o güç taşının ne işe yaradığını bulabilir mi acaba?" dedi Efkan.
"Bilmiyorum ama umarım bulabilirler. Çok merak ediyorum. Bir yandan da neyi kaçırdığımı öğrenmek istemiyorum."
Abim, "Aman boşver. Yarın puanlı sınava gireceksin. Moralini bozma." dedi.
"Bozmamaya çalışacağım. Söz veremem." dedim.
"O zaman deneyeceğine söz ver." diyen abime kendimi zorlayarak gülümseme yolladım.
"Söz."
"Aferin benim kardeşime."
Efkan, "Bu arada birinin hayatını kurtarmak element sahibi olmaktan çok daha güzel ve kutsal." dedi.
Bu sefer içtenlikle gülümsedim.
"Kızlar teşekkür etse hadi neyse. Bir arkamı döndüm, gitmişler. Terbiyesizler."
Bizimkiler bu dediğime gülerken Efkan, "Seni ilk bulduğumuzda vücudun hiçbir darbeye tepki vermiyordu. Bir an gerçekten seni kaybedeceğimi sandım." dedi.
Hepsinin korkusu gözlerinden belli oluyordu ama beni bulan kişi olarak Efkan'ın korkusu daha fazlaydı. Belliydi.
İyi olduğumu belli etmek istediğim için "Yine kurtulamadın benden." dedim.
"Bir dahakine artık." diyen Efkan ile Ceylan, "Demeyin öyle şeyler. İkinizi de döverim." dedi.
Efkan ile aynı anda "Sustuk." dedik.
Aynı anda söylemiş olmak bizi güldürürken Ceylan, "Yok, bu ikisi ile uğraşılmaz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Temsilcisi
FantasyTüm ara elementlerin koruyucu hayvanını canlandırmak için çalışan bir gezegende doğan ana karakterimiz element taşını bulmak için girdiği sihirli ormanda beklenen kişi olduğunu öğrenir. "Güneş Parlarken" adlı kitabın ikinci kitabıdır.