Gözlerimi açtığımda morgdaydım. Barlas'ın ağlamasını duyabiliyordum.
Bir anda ayağa kalktım ve Barlas'a baktım.
Barlas korkuyla geriye çekildiğinde "Hareket edersen seni vururum." dedim.
"Meva..."
"Ellerini havaya kaldır. Askerler gelene kadar gözetimimde tutuklusun." derken Barlas aniden bana sarıldı.
"Yaşıyorsun."
Sinirle Barlas'ı ittirdim ve "Bir daha bana dokunma." dedim.
"Meva ben... Özür dilerim."
Öfkeden yerimde duramazken Barlas'a doğru bir adım attım.
"Senin yüzünden benim sevdiğim adam öldü. Senin yüzünden Efkan öldü!"
Barlas kafasını öne eğerken "Benim de sonradan haberim oldu." dedi.
Hiç düşünmeden yüzüne okkalı bir tokat attım.
"Annen de ebedi hayattaydı." dediğimde Barlas, "Annem mi?" diye sordu.
"Kadın senin yaptıklarını öğrendiğinde yıkılacak." dedim.
"Bunları yapmak zorundaydım."
"Umurumda değil Barlas."
Barlas hayalkırıklığı ile bana bakarken "Eğer Efkan'a bir zarar gelirse gözümün hiçbir şey görmeyeceğini sana daha önce söylemiştim. Şimdi o öldü. Söylesene. Seni burada kendi ellerim ile öldürmek istesem ne yapabilirsin ki?" diye sordum.
Barlas bana cevap vermezken "Sebebin umurumda değil. Birlikte olduğun insanlar sevdiğim insanı benden aldılar. Buna kayıtsız kalmayacağım." dedim.
Barlas bir şey diyecekken içeri elleri silahlı dalan annemlere baktım.
Annemin elindeki silah yere düştüğünde "Meva." dedi.
"Anne."
Annem hızla bana sarılırken Dilay Teyze, askerlere Barlas'ı tutuklamaları için emir verdi.
"Güvenliği üst seviyede tutun. Barlas, tsunami gücünün element temsilcisi." dediğimde Barlas bunu bilmeme şaşırarak bana baktı.
"Üst düzey güvenlikli hapishaneye götürün bunu." diyen Dilay Teyze'ye "Barlas'ın kaldığı yeri biliyorum. Orada başka şüpheliler de vardı." dedim.
Annem, "Neresiydi?" diye sordu.
Detaylıca evin yerini tarif ettiğinde annem, "Dilay hangimiz baskına gidelim?" diye sordu.
"Ben giderim. Sen Barlas'ın hapishaneye götürülmesi ile ilgilen. Kaçmasın."
"Tamamdır."
Dilay Teyzeler giderken annem, "Babanlar evde. Onların yanına git." dedi.
"Tamam anne."
Annem bir kez daha bana baktı ve "Şu dirilme işini de bana bir ara anlatacaksın." dedi.
Gülümseyerek "Bana özel." dedim.
Annem de gülümseyerek giderken derin bir nefes aldım.
Masal gibiydi yaşadıklarım.
Gerçekten dirilmiştim.
Efkanların beni izliyor olabileceği gerçeği aklıma geldiğinde havaya el salladım.
"Beni görenler deli sanacak." dedim ve morgdan çıktım.
Morg görevlisi bana hayalet görmüş gibi bakınca tebessüm ettim ve "Ufak bir karışıklık oldu da ben yaşıyorum." dedim.
Adam olduğu yere yığılınca endişeyle yanına eğildim.
Hafifçe adamın yüzünü tokatlarken "Hayalet değilim ben, sadece dirildim." dedim.
Söylediğimin farkına vardığında "Meva adamcağız bunu duysa bayılmayı bırak, ölür." diyerek kendime kızdım.
Adam kendine geldiğinde "İyi misiniz?" diye sordum.
"Hayalet." diyen adamın yüzü bembeyazdı.
"Yok, canlıyım ben. Hem hayalet diye bir şey yoktur. Ruh var aslında. Ruhlar, hayalet gibi oluyor. Sadece renkleri mavi, şeffaf. Garip. Onları göremeyeceğin için sen bunları yokmuş gibi düşünebilirsin. Bu arada ben aslında ölmüştüm. Sonra ruh temsilcisi olduğum için dirilmeyi başardım. Tabii diyeceksin ki ruh temsilcisi de neyin nesi? Asıl ismi ana element temsilciliği ama ben o ismi sevmediğim için değiştirdim. Benin olayımı sana anlatayım..."
"Ne anlatıyorsun? Hiçbir şey anlamıyorum." diyerek sözümü kestiğinde "Sen de haklısın. Direkt söze girdim." dedim.
Adam yerden kalkarken ben de ona yardım ederek ayağa kalktım.
"İyi misiniz?"
"İyiyim galiba."
"Heh iyi. Öyleyse ben babamların yanına gitmeliyim. En son benimle görüştüklerinde ölüydüm." dedim.
Adam yine kötü olurken "Ben en iyisi gideyim. Görüşürüz! Lütfen kendinize iyi bakın ve tekrar bayılmayın." dedim ve kaçarcasına morgdan çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ruh Temsilcisi
FantasyTüm ara elementlerin koruyucu hayvanını canlandırmak için çalışan bir gezegende doğan ana karakterimiz element taşını bulmak için girdiği sihirli ormanda beklenen kişi olduğunu öğrenir. "Güneş Parlarken" adlı kitabın ikinci kitabıdır.