36. Bölüm

46.7K 3.6K 1K
                                        

Selammmm. Ben geldim. 🤗

Bölümü yazınca dayanamama gibi bir huyum var. Hemen attım. 😍

Valla bence çok güzel bir bölüm oldu. ❤️ Bölüm sonundaki sorulara muhakkak cevap vermeyi unutmayın.

Hadi hemen okumaya geçin. Bollll yorum yapmayı ve vote vermeyi unutmayın. ✨

🌼Keyifli okumalar....🌼

***

Erkeklik gururu kadınlık gururu diye bir şey var mıydı sahiden? Bir insanın ne kadar gururlu olması gerektiği cinsiyetlerine göre ayrılır mıydı? İnsanlık gururu deyip geçemez miydi bu köydeki insanlar? Geçemezlerdi. Onlara göre bir erkek eşine sert davranmalıydı. Ne kadar somurtkan olursa o kadar fazla söz geçirebilirdi karısına karşı. Bir çatının altına başına sokup karnını doyurmakla kocalık görevini layığıyla yapıyorlardı akıllarınca. Güzel sözler, güzel bakışlar şımartırdı kadın kısmını. Biraz yüz bulurlarsa gözleri açılır dışarıya meyil ederlerdi. Tarlada, bağda, bahçede çalışırken yabancı erkeklerin selamını alamazlardı. Ya falancının karısı şu erkekle konuşmuş derlerse? Ne yaparlardı o zaman? Erkeklik gururlarına dokunmaz mıydı?

Senelerce kınadıkları Osman'ın yerinde olduğunuzu düşünün bir de. Sağda solda arkalarından çekiştirdikleri yetmezmiş gibi yüzlerine bile konuşma cesaretini hak biliyorlardı kendinde.

"Oğlum!" demişlerdi günün birinde. "Evleneli bir sene oldu neredeyse! Çocuk yok mu çocuk!" derlerken bu sözün altında çok fazla ima yatıyordu. "Başka adamı seven kadını nikahına alırsan böyle yüzün gülmez işte. Ne akılsız adamın tekisin lan Osman!"
Bu sözü söyleyen adamın bir daha yeri olmamıştı bu köyde. Karısına çocuğuna bakmadan önce güzel bir meydan dayağı atmıştı Osman aleme ibret olsun diye. Ardından köyden sürülmesine sebep olmuştu. Bir daha kimse o kadar ileri gidememişti ama fısıldaşmaları duymamak için sağır olmak gerekirdi.

Madem sağır olmak gerekirdi sağır oldu Osman.

Karısına olan tüm sabrını, tüm umudunu ve tüm neşesini onun bir sözüyle sildi hayatından. "Ben mutsuzluktan ölürken senin her daim gülümsüyor olman canımı sıkıyor! Ne sabrediyorsun ki bana! Boşa beni de kurtulayım artık bu azaptan!"

Evliliklerinin beşinci ayında duyduğu bu sözlerden sonra bir daha gülemez oldu Osman. Tam o anda boşamak istedi karısını. Umurunda değildi sevilmek. Sevgi dilencisi bir adam değildi. Fakat karısını boşasa nereye gidecekti ki! Baba evine mi... Gelinlikle çıkan kefenle dönebilirdi bu topraklarda. Üstelik abisi kız kardeşinin başka bir adamı sevdiğini bilmesine rağmen Osman'ı her gördüğünde dil döker, Yasemin'i bırakmaması için neredeyse önünde diz çökerdi. Kız kardeşi eve dönerse ne yapardı? Dul kadını kim alırdı? Kız kardeşi kocadan gelirse tüm köye iyice rezil olurlardı.

Öyle sözler söylemesine bakmayın Yasemin de istemiyordu zaten boşanmayı. Sadece kendi mutsuzluğuyla Osman'ı da yıpratmak istiyordu. Akılsızlığının tüm cezasını ona yıkmak istiyordu. İyi adamdı, hoş adamdı. Ondan daha iyisini bulamazdı boşanırsa. Kim kendisine kadınlık etmeyen, yatağında yatmayan, önüne bir tabak yemek bile koymayan bir kadını bunca zaman el üstünde tutardı ki!

Hani olmazdı ya, olur da bir gün Selim ona gelirse tertemiz ve dokunulmamış bir kadın olarak kendini ona saklıyordu. Nikahlı eşi yan odasında uyurken o elin adamıyla günün birinde kavuşmanın hayalini kuruyordu.

Böyle birisi değildi esasında. Selim'e sevdalanmadan önce böyle birisi asla değildi. Zeliha ile birlikte köyde parmakla gösterilen nadir kızlardandı. Bir adam tarafından sevilmemek tüm dengesini bozmuştu. Acımasızlaşmıştı, hiç kimse ve hiçbir şey umurunda değildi. Osman'ın annesine bile saygı duymaz, yaşlı kadının evdeki yükünü biraz olsun hafifletmezdi. Evli oldukları şu kısacık zamanda kendi huzursuzluğunu hem kocasına hem de yaşlı kadına yansıtmıştı. Kendi gibi onların da ruhunu yiyip bitirmişti.

MuhtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin