Selammmm. Ben geldim. Nasılsınız canlar? 😌Bazı sorunlarımdan dolayı uzun zamandır yoktum.
📍Biliyorsunuz ki normalde Muhtar çerezlik bir kitap olacaktı. Ancak çok beğendiniz ve sürekli bölüm gelmesini istediniz. Kitap uzadıkça uzayıp daha derin bir hale geldi. Ben normalde yan karakter yazmayı sevmem ama her bir çiftin hayranları oldu. Özlem ve Samet'i bile sevdirdim yani. Vallahi şaşkınım.
📍Şu an final yapmak gibi bir derdim yok. Ya da final yaptıktan sonra kaldırmak gibi bir derdim de yok. Rahat rahat okuyabilirsiniz.
Bugün güzel bir geçiş bölümüyle geldim. Umarım beğenirsiniz. 🥰
Hadi hemen okumaya geçin. Bollll yorum yapmayı ve oy vermeyi unutmayın canlarım. ✨
🌼Keyifli okumalar.🌼
***
Başta Emine teyzenin tavsiyesi üzerine yapılan çayı içen üç adam o gece karılarını bir türlü rahat bırakmamışlar hatta bünyelerindeki etki ertesi gün bile sürmüştü. En erken durulan Ömer amca olmuştu. Karısıyla aralarındaki sözlü tartışmalar o günden sonra bitmişti adeta. Ömer amcaya kıyasla gençti Fatma Hanım. Aralarında tam on iki yaş vardı. Sık sık birbirlerine yanaşmayı denerlerdi ancak çoğu zaman neticeye bağlanmadığı için birbirlerine karşı hırçınlaşırlardı. Fakat o gece onların ateşini söndürmeye fazlasıyla yetmişti. Yaşlı adam yaşına başına bakmadan sabaha kadar kadıncağızın tepesinden inmemişti.
Osman'ın durumu çok başkaydı. Çaydan diğerleri kadar etkilenmemişti çünkü nefsini dizginleme konusunda hepsinden daha iyiydi. Hele bir de karısı hamile olunca ölçüyü fazla kaçırmadan birlikte olmuşlardı. Ancak aylardır bu histen uzak yaşamak ona da iyi gelmemişti. Şehvet duygusunu tekrar hatırlamış, karısının sıcaklığını tekrar hissetmişti. Madem doktorları bir sakınca görmüyordu o halde ne karısını ne de kendisini zor durumda bırakmayacaktı.
Fakat Polat... Ah Polat... Onlar çok başkaydı. Onların ateşi hafta sonuna kadar dinmemişti. Sonraki birlikteliklerinde hep korunmuşlardı ama Zeliha'nın rahminde çoktan bir tomurcuk filizlenmeye başlamıştı bile.
Daha bir çocuk kundaktayken ikinciye hamile kalan kadınları çok eleştirirdi Zeliha bekarlık günlerinde. 'Uçkurlarını tutamamışlar mı', 'Destur bir diğeri büyüseydi' diye çok söylenirdi üstüne vazifeymiş gibi. Bu işlerin en ufak bir damlada bile tutabilme ihtimalini hiç aklına getirmiyordu. Şüphe yok ki bu olay Zeliha'yı çok fazla şaşırtacaktı.
Günlerden pazartesiydi. Muhtarlığın işlerini sabahtan hallettiği gibi bebeğini kucağına aldı ve dikiş kursundaki hanımları kolaçan etmek için yola düştü.
"Annem dur. Açmasana oğlum yakamı paçamı. Yiğit'im. Dur keltoş bebeğim." Zümrüt yeşili rengindeki elbisesinin yakasını bembeyaz tombul elleriyle açmaya çalışan bebeğinin ellerini tuttu. "Bak ısıracağım şimdi o kollarını. Yeni emzirdim ya annem." Yiğit Alp salyalarını annesinin boynuna akıta akıta tenini ısırmaya çalışıyordu. Dişleri kaşınıyordu ve annesinin elbisesini kavradığı gibi hırslandı. Mızmızlanmaya başlayınca Zeliha bebeğini ters çevirdi ve etrafı izlemesini sağladı. "Heh izle bakalım. Şu şapkanı da düzeltelim de keltoş diye dalga geçmesinler seninle. Korkma bebeğim sen keltoş değilsin sadece saçların sarı." Karşıdan gelen yaşlı kadını görmesiyle duraksadı Zeliha.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhtar
Romansa"Yanında fazladan yazma taşısan iyi olur. Çünkü bir sonrakinde yazmayı başına takmak yerine ceketimin sol cebine koyacağım." *** Köy yaşantısına adımını attığı anda köylülerin cahilce fikirleri ve davranışları üzerinde devrim yapmak isteyen genç mu...