Selammm. Ben geldim. 🤗
UYARI: Bu bölümde yalnızca Selim ve Leyla var. Okumak istemeyen okurlarım geçebilir.
Şimdi ufak bir giriş yapmak istiyorum. İleride bu bana eleştiri olarak dönmesin diye şimdiden açıklama yapmak istedim. Arkadaşlar benim güçlü kadın karakterlere nasıl bayıldığımı anlamışsınızdır. Kendi ayaklarının üzerinde duran, bir mesleği olan veya kendini bir şekilde geliştiren kadınlara aşığım. Fakat bunu yapmayan milyonlarca kadın var. Şimdi o kadınları kenara mı atalım? Bence onlar da güzel bir aşkı hak ediyorlar. Leyla, her ne kadar cahil bir kız olmasa da meslek sahibi olan veya kendi ayakları üzerinde duracak kadar güçlü bir kadın değil. Çok zor şeyler yaşadı ve yıprandı. Bir de böyle bir kadın modeli işlemek istiyorum kitabımda. Dolayısıyla bu bölümde alınacak olan evlilik kararını absürt karşılamayın lütfen.
🌼Keyifli okumalar🌼
***
"Selim şu domatesle salatalığı da dil oğlum."
Türkmen konağında uzun süredir böyle bir telaş görülmemişti. Hem Yavuz Bey hem Firuzan Hanım, gecenin bir köründe ne olduğu belli olmayan bir kadının evlerinde kalmasından rahatsızdı fakat her ikisi de kadını güzelce ağırlamak istiyordu. Firuzan Hanım iki saatlik uykuyla sabahın ilk ışıklarında uyanmıştı ve mutfağa geçmişti. Kıymalı ve peynirli çeşitleri olan gözlemeleri odun ateşinde pişirmiş, patates ve biber kızartmalarının üzerine domates kaynatıp dökmüştü. Kocasının gönlü olsun diye onu da unutmamış kavurmalı yumurta bile yapmıştı.
Selim köy domatesi ve salatalığını dilip özenle tabağa yerleştirdiği sırada Firuzan Hanım oğlunun sırtına vurdu. "Bir kere bu özeni bize göstermedin eşek!"
"Anne dur! Babam duyacak."
"Baban mı duyacak yoksa kız mı uyanacak?" dedi yaşlı kadın imalı bir şekilde.
"Kız hiç uyumadı ki. İnleyip durdu tüm gece."
Firuzan Hanım dertli dertli düşünmeye başladı. "Dün babanın korkusuna kızcağızın yanına yaklaşamadım ama bugün güzelce ilaç falan sürelim kıza. Gerekirse doktora götür hatta. Bir şey falan olur kıza üzerimize kalır oğlum."
"Doktora gitmeyi kabul etmedi anne. Yoksa böyle bırakır mıyım ben onu?"
"Bana bak..." dedi Firuzan Hanım elindeki reçel kavanozunu kenara bırakıp. "Sen bu kızı ne zamandır tanıyorsun?"
"Birkaç hafta falan."
"Kimlerdenmiş bu kız?"
"Ben tanımıyorum anne. Bildiğim tek şey küçükken burada yaşıyorlarmış ama sonradan İstanbul'a göçmüşler. Babam tanıyordur ona sor."
"Sen niye hiç merak etmiyorsun?"
"Kızı bu hale getiren ailenin nesini öğreneyim anne! Zaten kız sildi attı hepsini. Onun unuttuğunu ben niye bileyim ki."
"Niye ayrılmış kocasından peki?"
"Bilmiyorum anne. İlgilenmiyorum. Sen de sorma bana böyle konuları."
Yaşlı kadın kaşını gözünü eğdi. "Yarın bir gün başımıza bela olmazlar inşallah. Sen üzerine düşmüyorsun diye sormuyorum bak. Bugün başka yarın başka konuşursan bozuşuruz."
Selim ellerini havluya sildikten sonra alnına düşen saçlarını sol eliyle geriye attı. "Ben kızın ailesiyle ilgilenmiyorum dedim anne. Kızla ilgileniyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhtar
Romance"Yanında fazladan yazma taşısan iyi olur. Çünkü bir sonrakinde yazmayı başına takmak yerine ceketimin sol cebine koyacağım." *** Köy yaşantısına adımını attığı anda köylülerin cahilce fikirleri ve davranışları üzerinde devrim yapmak isteyen genç mu...