30. Bölüm

64.4K 3.9K 944
                                    

Selam, değerli okurlarım. Hiçbirinize nasılsınız diye sormayacağım çünkü nasıl olduğunuzu kendimden biliyorum az buçuk. 

Ülkece çok büyük bir felaket atlattık, gerçekten çok zorlu bir zamandan geçiyoruz. Rabbim ölenlerin mekanını cennet eylesin, hastalara şifa versin. ❤️

Aslında çok uzun bir süre bölüm atmayacaktım. Psikolojim o kadar bozuldu ki biraz olsun aklımı dağıtmak için wattpade girip kitap okudum. Fark ettim ki buraya girip kitap okumakla, eline kitap alıp okumak arasında hiçbir fark yok. Bazılarınızın da benim gibi düşündüğünü farz edip oturup bölüm yazdım. 

Farkındayım, kimse normal hayatına dönmeye cesaret edemiyor. Umarım bu acılarımız diner ve yanlışlarımızdan ders alıp geleceğimizi daha güzel şekillendiririz. ✨

Bolll yorum bekliyorum güzellerim❤️

🌼İyi okumalar🌼

***

Öğle namazından sonra ormanda yapacakları piknik için hazırlık yapan Zeliha bir yandan da dün radyoda dinlediği şarkıyı mırıldanıp duruyordu. Polat mangal yapacaklarını ve o kadar fazla hazırlık yapmasına gerek olmadığını söylediği halde gelin psikolojisinden midir nedir sabahın bir köründe kalkmış elleriyle börek açmaya başlamıştı.

"Zeliha! Benim siyah pantolonum nerede?" diye kendisine seslenen kocasına cevap vermek için mutfaktan çıkıp trabzanlara doğru yaklaştı. 

"Dolapta ama ütülenmedi, Polat'ım! İstersen krem renkli olanı giy. Ya da bekle on dakikaya işim biter!" dediğinde çoktan mutfağa geri dönmüştü. 

"Ben ütülerim, sen işine bak güzelim!" 

Açtığı son yufkayı da tepsiye döşeyip böreği fırına sürdü ve  elini avcunu yıkayıp yatak odasına çıkmak için merdivenlere yöneldi. Gelin kaynana toprağına çeker lafını duymuştu Zeliha ama Polat'ın babasına ne kadar benzediğiyle ilgili hiçbir atasözü bulamıyordu. Kemal Bey de her zaman eşine yardım eden bir insan olmuştu ve doğrusu babası gibi olmayan bir adamla evlilik yapmak Zeliha'ya cehennem gibi gelirdi. 

Her işi öğretmişlerdi Zeliha'ya. Zaten köy yerinde olup da iş yapmamak mümkün değildi. Fakat bunun yanı sıra Zeliha'yı asla ezmemişler, aksine her zaman kendine güven duyan biri olarak yetiştirmişlerdi. Tek çocuk olduğundan üstüne titremişler, eh biraz da nazlı büyütmüşlerdi. 

Şimdi onun tüm nazını çeken kişi Polat'tı ve o asla bundan şikayetçi değildi. Aksine aynı evde birbirlerine hem arkadaş hem de eş olmuşlardı. 

"Ben ütülerdim, Polat'ım." diyerek kocasına yaklaştı Zeliha. Demirden oluşan ve epey ağır görünen ütünün ısınmasını bekleyen Polat başıyla reddetti onu. 

"Gerek yok bir tanem." deyip ütünün kazanını kurcaladı. "Bitirdin mi işlerini?"

"Bitti sayılır." Ağır ağır başını salladı Polat. Bunun üzerine Zeliha kendi dolabına yönelerek askılıktan birkaç kıyafet çıkardı. İlk önce haki renkli, belden oturtmalı elbisesini gösterdi. "Sence bu mu?" Ardından  etekleri uçuş uçuş ancak oldukça zarif görünümlü olan açık mor rengindeki elbiseyi gösterdi. "Yoksa bu mu?" 

Polat saçlarından başlayıp ayaklarına kadar en ince detayına kadar süzdü karısını. Parıltılı gözleri bu kez arzudan değildi. Her şeyini o kadar beğeniyor, o kadar seviyordu ki bir kez daha şükretti içinden. Hangi elbiseyi seçeceğine karar veremedi. 

MuhtarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin