Selaaammm bebekler. Nasılsınız? 🤭
Uzun bir aradan sonra işteee taaamm buradayım. 😌
Gizli hayranlarım varsa buradan onlara selam göndermek istiyorum. 👀
Kaldığımız yerden devam edelim bakalım. ❤️
🌼Keyifli okunmalar 🌼
***
"Hammmm... Hamm... Attaaaa...De... De..."
"Deden sana kurban olsun paşam. Seni bize veren rabbime şükürler olsun."
Kemal amca torununun ağzının kenarlarını sildikten sonra şeftali ezmesinden yedirmeye devam etti. Yiğit Alp ballandıra ballandıra yerken bir yandan kafasını sağa sola sallıyor oyun yapıyordu. Ön dişi hafiften belirmeye başlamıştı ve tombul yanaklarının arasında kaybolan mavi gözleri parıl parıl parlıyordu. Güzel bakan gözlerin de nazarı değebilirdi. Bu yüzden Kemal amca diline gelen duaları art arda sıralıyordu.
"Baba uslu duruyor mu keltoşum?"
"Duruyor kızım. Sen hallet işini."
Zeliha kapının eşiğine gelip çocuğunu kontrol ettikten sonra yemeklerin başına geri döndü. Yayla çorbası kesmesin diye sürekli karıştırırken gözünü karşıki dağlara çevirdi. "Eee Zeliha Hanım..." dedi kendi kendine söylenerek. "Hiç evlenmem sanıyordun. Evlensem doğru düzgün adam kaldı mı sanki diye hayıflanıp duruyordun. Az mı seyrettin şu dağları iç çeke çeke. Babamı evde koyup da kocaya gitmem bu saatten sonra diyordun ama peh!" Sobanın fırınına attığı tavuğu kolaçan edip devam etti söylenmesine. "Koşa koşa gittin hem de. Az zilli değilmişsin sen de. Ayyy... Polat'ım nerede kaldı ya?"
"Birileri beni sayıklıyor galiba."
"Polat..." diyerek elindeki kaşığı bırakıp kocasına sarıldı Zeliha. "Hoş geldin hayatım. Yanakların kıpkırmızı olmuş. Sırtın da terli gibi. İçeri geç de babamın üstlerinden vereyim sana."
Polat elinin tersiyle hafif nemli olan alnını sildi. Bu halde olmasının sebebinin içtiği çay olduğunun asla farkında değildi. Henüz karısına karşı olan hissiyatları kabarmamıştı ancak bünyesi fena şekilde ter atıyordu. "Daha yeni duş alıp değiştirmiştim üstümü ama anlamadım ben de. İyi olur bir tanem. Hasta olmayalım durduk yere. Yiğit Alp nerede?"
"Babam meyve yediriyor. Gel de gör halini keltoşumun."
Polat ayakkabılarını çıkarıp içeri girdiğinde doğrudan salona doğru yöneldi. Bebeği babasını görür görmez ellerini havada çırpıp heyecanlı heyecanlı sesler çıkarınca genç adam kocaman gülümsedi. "Bekle geliyorum oğlum benim." deyince coştukça coştu Yiğit Alp. Hayran hayran izledi oğlunu Polat. Ardından yaşlı adama döndü. "Nasılsın baba?"
"İyiyim oğlum. Hoş geldin."
"Şu üstümü değiştireyim geliyorum hemen." diyerek Zeliha'nın eski odasına girdi Polat. Beyaz gömleğini çıkartıp karısını beklerken çekmeceleri karıştırmaya başladı. İlk çekmecede karısının yazmaları vardı. İkinci çekmeceyi açtı. Burada Zeliha'nın ne olur ne olmaz diye birkaç parça ayırdığı çamaşırları ve Yiğit Alp için tuttuğu birkaç bebek takımı vardı. Ardından dolabın kapaklarını açtı. Yer yatağı, yastıklar ve yorganlar vardı. Tam o sırada odanın kapısı açılınca sakinlikle dolabın kapağını kapattı.
"Al bir tanem. Olur mu bu?" Zeliha babasının siyah beyaz şeritli uzun kollu tişörtünü kocasına uzattı.
Polat elinden alıp havaya doğru tutunca başını salladı. "Olur olur. Şuradan şuraya nasıl terledim anlamadım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Muhtar
Romansa"Yanında fazladan yazma taşısan iyi olur. Çünkü bir sonrakinde yazmayı başına takmak yerine ceketimin sol cebine koyacağım." *** Köy yaşantısına adımını attığı anda köylülerin cahilce fikirleri ve davranışları üzerinde devrim yapmak isteyen genç mu...