Hikayeyi deftere yazarken hep bu şarkıyı dinlerdim aradan 2 yıl geçti hala dinliyorum
"Evet, gidelim mi?"
Oturduğu yerden kalkıp bana doğru geldi. Nazik sayılacak şe klide elimden tutup beni ofisin çıkışına doğru götürdü. Yüzünde tüm gün taşıdığı o sert bakış nedense yumuşamıştı. Dışarı çıktı- gimizda hafif kararmaya başlayan gökyüzüne baktım. Taehyung un arabası holdingin önünde, ön iki kapısı açık şekilde bekliyordu. Arabaya bindiğimizde eve gittiğimizi sanıyordum ama arabayı yol üzerindeki bir sahil restoranının önüne park etti.
Arabadan indiğimde, "Neden eve gitmedik?" diye sordum.
" Jessi Hanım üç günlük izne ayrıldı."
Sesindeki ve yüzündeki sakinlik beni korkutmaya başlamıştı. Taehyung un ne planladığını daha anlamamıştım ama korku yavaş ya- vaş vücuduma yayılıyordu. Yanıma gelip elini sırtıma yerleştirdi- ğinde lüks restorana doğru yürüdük. Yanımıza gelen garsona iki kişilik bir masa ayarlamasını söyledi.
Cam kenarında, denize karşı güzel bir masaya oturduk. Sipariş- lerimiz hazırlanıp gelene kadar da hiç konuşmadık. İyi pişmiş etim geldiğinde bir çatal alıp, "Sözleşmeyi imzalayali neredeyse iki hafta oldu," dedim. "İkinci ameliyata ne zaman gireceğim?" Bu işi yap- maktan elbette memnun değildim ama yanında boş yere kalmak da istemiyordum.
"Yarına üç tane mal gelecek"
Insanları mal olarak adlandırıyor olması hoşuma gitmese de bir şey söylemeyip yemeğime devam ettim. Kızarmış etler ağzım da dağılıyorken yarısını dahi yemediğim iskender aklima geldi. "Çocuk gibi, uzerine yemek döküyorsun."
Kafamı kaldırıp ona baktığımda kusursuz kaşlarını çatmış şekil
de tişörtüme bakıyordu. Bakışlarını takip ederek üzerime baktım,
bir parça yemek dökülmüştü. "Beili ki çok acıkmışım," dedim ve
pecetemle silmeye çalıştım.
"Daha çok pislettin." "Önemli değil, eminim ki o dolapta buna benzer başka bir ti-
şort bulabilirim." mor renginden şikâyet ediyor gibisin."
Yemeğimden yeteri kadar yemiştim, daha fazla yemek iste- mediğim için elime suyumu alip arkama yaslandım. Ben de sever- dim pudra pembesini ama taehyung un başka bir takıntısı var gibiydi. "Şikayet etmiyorum, sadece neden her şeyin o renkte olduğunu merak ediyorum o kadar."
"Seni ilk gördüğümde üzerinde o renk vardı. Sana ve tenine o
kadar uyumluydu ki dikkatimi çekmiştin." ahanda söyledim mor'a takıntısını
Yeni yudumladığım su beni boğmak ister gibi soluk boruma kaçtı. Nefes alabilmek için birkaç kez öksürmem gerekti. Ben onu ilk kez hastanede görmüştüm ve o gün üzerimde beyaz stajyer üni- formam vardı. Daha öncesinde onu gördüğümü de hiç hatırlamı- yordum. "Beni ilk kez hastanede görmedin mi?" diye sordum.
Gözlerinde komik bir şey canlanmış gibi sırıttı ve başını iki yana salladı. "Hayır, seni ilk kez iki buçuk ay önce spor salonunda gör- düm. jong in Le çalışma yapıyordun, aslında çalışma da denmezdi. Jong in 'e öyle bir vuruyordun ki, küçücük bedenini neyin bu kadar sinirlendirdiğini merak etmiştim. Gerçekten de o gün neden o ka- dar sinirliydin?"
Hangi günden bahsettiğini düşünmeye başladığımda aklıma ilk gelen şey spor salonundaki ilk günümdü. Jimin in tayin nedeniyle gittiği günden bahsediyordu. İlk kez o gün spor salonuna gitmiştim ve istemeyerek de olsa jimin in beni bırakıp gitmesi ağırıma gittiği için sinirlenmiştim ve salona gelip tüm hırsımı karşımdakinden çi- karmaya karar vermiştim. " Jimin gittiği için sinirliydim," dedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SÖZLEŞME⟭⟬
Fanfictionᴋᴇşᴋᴇ ʙᴇɴɪ ɪʟᴋ ᴊᴇᴏɴ ᴏʟᴅᴜɢ̆ᴜᴍᴜ ᴏ̈ɢ̆ʀᴇɴᴅɪɢ̆ɪɴ ᴢᴀᴍᴀɴ ᴏ̈ʟᴅᴜ̈ʀsᴇʏᴅɪɴ