94.5.ᵦ𝖔̈ᒪᴜ̈𝔪

123 12 35
                                    


Kim taehyung dan

Zamanı gelmişti. Karşımdaki adama karşı tam bir yıldır, kendime dahi itiraf etmekte zorlandığım duygular hissediyordum. O, her gece kollarımın arasında yatarken hissettiğim tenin her noktasını öpmek, dokunmak ve ona sahip olmak istiyordum. Onun en ücra köşelerini keşfedip, bu zamana kadar tatmadığı duyguları ona ya- şatmak istiyordum.

Onun beyaz teninin yumuşaklığı, açık kahverengi gözlerinin yoğunluğu ve her hareketinin güzelliği artık canımı yakmayı geç mişti. Boğazımdan bir an olsun eksik olmayan, nefesimi kesen bir el gibiydi.

Jungkook ondan istediğim şeyden sonra karşımda durmuş, kararsız bir halde bana bakıyordu. Benim ona sahip olmayı istediğim ka- dar, o da beni istiyordu ama en büyük özelliği gereksiz endişelerini

duygularının önüne geçirmesiydi.

Korku. Jungkook un hayatındaki en kötü özelliği. Böylesine acımasız bir dünyanın içinde yaşarken hiç olmaması gerektiği kadar korkaktı. Onu yargılamıyordum, aksine fazlasıyla anlıyordum. Ye timhanede büyümüş ve kendini bildi bileli tek başına yaşamını sürdürmeye çalışmış biri olarak, hiçbir zaman sırtını birine tam olarak yaslamanın nasıl bir şey olduğunu bilmiyordu. Bundan dolayı da içinde büyük bir boşluk, korku ve kuşku vardı.

Elim yanağının narin tenini okşarken ondan gelecek olumlu cevabi veya hareketi bekliyordum. Onun sıcak ve yumuşacık du- daklarına kendi dudaklarımı sürterken içim resmen kıvranıyordu. Gözlerimi kapattım ve elimde olmadan, resmen yalvarırcasına, "Lütfen!" diye inledim.

Jungkook kesik nefeslerle, düşmemek için bana tutunurken kollarımı kavramış parmakları buz gibiydi. "Taehyung!" Adımı söylerken kullandığı ses tonunda çekimserlik ve kararsızlık vardı. Yine o nefret ettiğim yanı kendini göstermişti.

Açıkta kalan bacağında dolaşan elim bedenini kendime çekiyordu. "Bana kendini hediye et, miniğim."

O da farkındaydı ki aramızda dolaşan gergin hava bedenlerimizi birbirine yapıştırıyordu. Kendimi tutamadan tekrar dudaklarına kaydım. Dilim, çekingen dilini okşarken kendime hâkim olamayarak onu yatağın üzerine usulca yatırdım. Üzerindeki mini tişörtü yukarı kıvrılıp, karnına çıkarken altımda iç çamaşırıyla kaldı. 𝙆ı𝙧𝙢ı𝙯ı 𝙘𝙖𝙡𝙫𝙞𝙣 𝙠𝙡𝙚𝙞𝙣 𝙙𝙤𝙣𝙪 𝙮𝙖𝙯𝙖𝙘𝙖𝙠𝙩ı𝙢 𝙧𝙤𝙢𝙖𝙣𝙩𝙞𝙠 𝙖𝙣ı 𝙗𝙤𝙯𝙢𝙖𝙮ı𝙢 𝙙𝙚𝙙𝙞𝙢 Öpüşmemize karşılık verirken elleri ensemdeydi ve bana karşı koymuyordu.

Kendini nefes almak için geri çektiğinde soluk soluğa gözlerimin içine baktı. "Bu gece," dedi. Göğsü heyecandan hızla inip kal- kiyordu. "Kendimi sana hediye ediyorum."

Duyduğum bu kelimeler, yirmi yedi yıllık hayatın bana yaşattıgi onlarca kötü anının - mümkünmüş gibi - beynimden silinmesi kadar güzel bir hediyeydi. Bu hediye, dünyanın en usta sanatkarlarının benzeri olmayan tasarımlarıyla dahi kıyaslanamayacak kadar essizdi. Başka bir dünyanın kapılarıydı.

Bu zamana kadar o kadar fazla kişiyle yatmıştım ki sayısı akılda tutulmaz olmuştu ama hiçbirinde şu an hissettiğim gibi bir duygu hissetmemiştim. Hiçbirinde kalbim teklememiş, tecrübeli

ellerim nereye dokunması gerektiğini şaşırmamıştı. Jungkook özeldi. İlki olacaktım ve bu zamana kadar dokunulmamış her yerini ben sahiplenecektim.

Bu, sadece benim değil, onun da hediyesi olacaktı.

Uğruna canımı vereceğim teninden aşağı doğru ilerlemeye başladığımda boynunda oyalandım. Açıkta kalan bacağını kend me sararken beni hissetmesiyle nefesi kesildi. Ağzından küçük bir inilti kaçtı. Kıpırdamamaya çalıştı. Kendimi ona daha çok vermek istesem de ona fazla gelmesinden korkuyordum.

SÖZLEŞME⟭⟬Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin