𝙔𝙖𝙣𝙡ı𝙨ı𝙢 𝙫𝙖𝙧𝙨𝙖 𝙖𝙛𝙛𝙤𝙡𝙖 𝙗𝙤𝙡 𝙮𝙤𝙧𝙪𝙢 𝙥𝙡𝙨
Kim taehyung dan
Hastane koridorunda koşuşturan bedenler, dalgın zihinler, çaresizce edilen dualar, feryatlar, çığlıklar... Şu an her şey bir ses bulutunu andınırcasına, uğultuyla kulağımın içinden beynime süzülüyordu.
Belki de benim de diğer hasta yakınları gibi duygularımı dışarı vurmam gerekiyordu. Kim bilir, belki de şu an içimdeki kızgın korun kalbime değen ateşini bağırarak dışarı vurmalıydım. Oysaki benim yaptığım tek şey ameliyathanenin kapısında oturmakla ye- tinip başımı iki elimin arasında tutmaktı.
Jungkook Ölmüş müydü gerçekten? Onu hastaneye getirdiğimde kollarımın arasında cansız yatıyordu. Hiç kimse tek kelime dahi etmiyordu. Ortalıkta kimseler yoktu ve bu durgunluk beni deli edecekti. Olmüş olamazdi. Bebeklerimizi ve beni bırakmış olamazdı!
Bırakmazdı!
Koridorun başından yanımıza doğru koşturan birkaç ayak sesi duyuyor olsam da başımı kaldırıp bakma zahmetinde bulunma dim.
Aklımda yine o deli soru; jungkook ölmüş müydü?
Jungkook içerideydi ve ben, sevdiğim adamın içeride ölümü, diri mi olduğunu bilmeden burada öylece oturuyordum.
Benim tanıdığım Kim'in şu an bulunduğumuz koridoru yikıyor olması gerekirdi. Sevdiği adamın durumu hakkında bilgi alabilmek için yerinde duramaz halde çıldırıyor olmalıydı. Bu sefer hiçbir şey yapmıyordum. Sadece duruyordum. Jungkook un ellerime bulaşmış kanıyla başımı iki elimin arasına almış, öylece duruyordu.
Doğrusu durgunluğumun en büyük nedeni cesaret eksikliğiydi. Cesaretim yoktu. Jungkook hakkında içeriden gelecek en küçük bir kötü haberi almaya cesaretim yoktu. Ondan sonra yaşayacağım hayata cesaretim yoktu. En kötüsü de jungkook un parçası olan meleklerin yüzüne bakacak cesaretim yoktu. Zamanı geldiğinde, babanızı koruyamadım demeye de cesaretim olmayacaktı.
"Taehyung!" jhope ve namjoon önümde durmuşlardı. Ayaklarını görebiliyordum.
"Nasıl oldu lan bu?"
Ben de kendime onu soruyordum. Nasıl oldu da ne olduğu belirsiz bir şuursuz jungkook un yanına yaklaşmayı başarmıştı? Amacı neydi? Bizden ne istiyordu?
Bu soruların cevabı alınacaktı, adam elimizdeydi. Derisini yüzerek tüm soruların cevabını alacaktım ve aklımda en çok dönen ölüm sahnesini görmeyi iple çekiyordum. Güzel bir son hazırlamıştim onun için.
Jhopeun sorusuna namjoon cevap verdi. Bense sadece dinlemekle yetindim. "Adam..." dedi sustu. "Bir belalımızın oğluymuş." Şaşırmamıştım ama kim olduğunu da merak etmiştim. Hangi belalimin oğlu bu kadar cesaretli çıkmıştı?
Sonunda kafamı kaldırdım. "Hangisinin oğlu?" Bende düşmandan bol ne vardı ki?
Namjoon elini ensesine götürüp sıkıca ovuşturdu. Söylemek İstemiyordu. Ruh halim sessiz ve sakinliğini koruyordu. Bu durum, beni bile korkutuyordu.
"Suganın oğluymus, tae."
İşte bunu beklemiyordum. O pisliğin bir oğlu olduğundan haberim vardı ama bu kadar cesaret gösterip babasının canını ala-
nin peşine düşeceği aklima gelmezdi. Çünkü en son duyduğumda babasından nefret ediyordu. Doğrusu, artık bir önemi kalmamıştı. Kendisi de yakında o çok sevdiği babasının yanına gidecekti. Sadece başımı salladım. Şu an önemli olan tek şey jungkook ve ikizlerimizdi.