GERÇEKLER

193 9 0
                                    

"Işlemleri hallettim. Hazırsanız çıkalım."

Abim odaya girip bir eline bebek pusetini diğer eline de Zümranın elini alıp odadan ayrılmaya başlarken Bora  da kenardaki küçük valizi eline aldı ve elimi tutup hastaneden çıktık.

"Okan siz ilerleyin, bizim bir işimiz var. Evde görüşürüz."

Abimler kendi arabalarına binerken biz de kendi arabamıza geçtik.

"Ne işimiz var bizim?"

Boraya bakıp sorduğumda bana bakıp gülümsedi.
"Kahvaltı."
"Evde hepberaber de yapabilirdik aslında."
"Evet ama ben karımla baş başa onun memleketinde yapmak istiyorum."

"Öyle mi?"
"Öyle "

Arabayı sürerken gittiği yeri biliyor gibiydi. Ve gerçekten de biliyordu çünkü sahil kenarında Atatürk parkına gelmiştik. Açıkçası buraya arkadaşlarla birkaç defa geldiğimi  hatırlıyorum ama sadece tatlı için girmiştik genelde kahvaltı yapmadigim için onlarda evlerinden kahvaltılarını yapıp gelir beraber tatlı yerdik.

"Sen burayı mi araştırdın."
"Yanı bir şeylere bakmıştım."

Arabadan indiğimizde beni bekleyip elini uzatmıştı. Ben de elimi ona verdim ve beraber  kafeye girdik. Borayı üst katta teras tarafına yönlendirirken beni takip ediyordu. Cam kenarı masaya oturup karşıma Bora nin geçmesini bekledim. Yerimizi aldığımızda garson da hemen gelmişti. Güzel bir karışık kahvaltı söyleyip beklemeye başladık. Denizi seyretmeye dalmışken ellerimin tutulmasıyla bakışlarım Borayı buldu.

"Denizi kıskanmam an meselesi, kocan var burda biraz da bana bak."
Söylediklerine güldüğümde ellerimi dudaklarına götürdü.

"Kim derdi ki koca Istanbul ve Mardin dururken Ordudan kız alacağım."

"Allah Allah, beğenemediniz galiba?"

Söylediğimde gülümseyip hem de laf söylediğimde dile getirdikleri utanmaya neden olmuştu.

"Yooo, beğeniyorum. Hem de her zerresini."

Kahvaltımız tek tek geldiğinde biz de ellerimizi ayırmış  masaya koyulanlara bakıyorduk. Ben çayımı yudumlarken Bora karnını doyurmaya başlamıştı.

Ben Borayı izlerken böyle bir adamın nasıl olurda benim kocam olduğunu düşünmeye başlamıştım. Gerçekten sevap işlemişim ki bu adamı bana göndermiş rabbim. Sonradan mesleğim nedeniyle hayatını kurtardiklarim, onlara yardım ettiklerim ve bana ettikleri dualar aklıma gelince Borayı bana bunların getirdiğini düşündüm. Kendimi biraz daha zorlasam acaba çocuğum  da olur muydu. Pardon pardon çocuğumuz. Borayla  benim, ikimizin bir çocuğu olur muydu. Acaba nasıl olurdu? Nasıl bakar, nasıl hissederdik? Düşük yaptin ve annelik duygusunu dahalık tam tatmamistim  ve nasıl hissedeceğini bilmiyordum. Yanlız bildiğim bir şey vardı o da Bora nin bize gözü gibi bakacak olmasıydı.

Yanimda bir hareketlilik hissettiğimde gözlerimi denizden ayırıp yanima baktım. Boran karşımdan kalkmış yanımdaki sandalyeye oturmuştu.

"Ne oldu?"
"Bir şey olmadı, sana yemek yedircem. "

Omzunu silerek söylediğinde bir yandan da elindeki reçelli ekmeği bana uzatıyordu. Kendimi geri çekip konuştum. Sanki elinde böcek varmış gibi bir tepki vermiştim buna ister istemez ben bile gülmüştüm. Hem elindeki de zaten üzüm reçeliydi ve ben uzum reçeli sevmezdim. Hayır hayır uzum severim ama reçeli sevmezdim.

"Ya, hayır hayır Bora. Kahvalti isyemiyirum sen ye. "
"Arya, tek başına kahvaltı çekilmiyor güzelim. Seni en kısa zamanda kahvaltıya alıştırmam lazım zaten gün içerisinde doğru düzgün bir şey yemeğine de eminim."

KAÇAKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin