Neşe, onun ismini duyunca, çocukken sürekli kavga ettiği esmer, sıska bir çocuk canlandı gözünde.Halbuki; karşısındaki genç adam oldukça yapılı ve yakışıklıydı.
-Şimdi hatırladım, kusura bakma Yavuz çok seneler geçti aradan, hemen tanıyamadım seni.
-Oysa, ben seni hemen tanıdım,yani hiç değişmemişsin, özellikle de gözlerin...
Neşe, onun sözlerinden utanınca lafı değiştirme isteğiyle,
-Seni Ankara'da okuyor diye biliyorduk.
Yavuz başını sallayarak,
-Evet, nüfus kalabalık olunca bana da gurbette hep yatılı okumak düştü.Ara sıra gelip çok az kalabildim burada.Makine teknikeri oldum, bir fabrikada çalışıyordum ama, babam aniden hastalanınca ayrılıp apar topar geldim, bir süre dükkana bakacağım mecburen.
-Çok mu hasta Enver Amca, nesi var ki?
-Bir, iki haftadır göğüs ağrısı çekiyordu.Hastanedeki kontrolde kalbe giden damarlarında tıkanıklık tespit edilmiş.Yakında ameliyat olacak.
-Çok geçmiş olsun.
-Sağol, seninkiler nasıl Mahmut haylazlık yapıyor mu hala?
-Annemle babam, aynı yerde işe devam, Mahmut sanayide çalışıyor Ebruli de geçen sene Edebiyat Fakültesini bitirdi.
-Ya sen?
-Ben kuaförlük yapıyorum.Caddedeki Nihat abiyi tanırsın onun yanında çalışıyorum.
Yavuz gülerek,
-İyi olmuş mahalledeki bütün kızların saçlarını sen yapardın zaten, istediğin olmuş
Sonra elini başına götürerek,
-Ah! kusura bakma, lafa tıttum seni, bütün piliç mi, yoksa but ya da kanat mı sarayım, hangisinden istiyorsun?
-iki tane bütün olsun.
Yavuz paketi verdikten sonra onun uzattığı parayı almak istemeyerek,
-Bu sefer bizden olsun, dese de, Neşe itiraz ederek parayı tezgahın üzerine bıraktı. Yavuz üstelemeyerek,
-Peki, biliyorum huyunu, çocukken bile ücretini ödemeden bir erik bile almazdın benden.
Neşe gülümseyerek,
-Ne çok şey kalmış aklında, dedikten sonra,
-Tekrar geçmiş olsun annengile de selamlar, diyerek vedalaştı.
Yavuz arkasından,
Baş üstüne, sende selam söyle, diye seslendi....
Kanepede uzanan Nazife duvardaki saatin yediye yaklaştığı görünce yavaşça kalktı.Ağrısı azalsın diye başına sardığı yazmanın düğümlerini çözerek başörtüsüne çevirdi.
O sırada, kapıda beliren Neşe'yi görünce ağrısını anlar korkusuyla yüzüne bir gülümseme kondurarak,
-Hoş geldin kızım, diyerek elindeki paketleri aldı.
-Hoş bulduk anne, babam nerde?
-Çöpe çıktı gelir birazdan,
-Tamam, o zaman ben de üzerimi değiştireyim de sofrayı kuralım.Mahmut abimle Ebruli ne zaman geleceklermiş?
-Mahmut şimdi aradı, Ebruli ile konuşmuş,o da yoldaymış, ikisi de gelirler on, onbeş dakkaya, hadi biran önce üzerini değiştir sen de.Neşe başını sallayarak Ebruli ile ortak olarak kullandıkları odaya geçti.Odada iki yatak ve kardeşiyle ortak kullandıkları bir giysi dolabı bulunuyordu.Geçen yıl, aynalı küçük bir makyaj masası almışlardı.O'nu da koyunca zaten küçük olan oda iyice daralmıştı.
İçeri girer girmez, kendini yatağının üzerine bıraktı.Gözlerini kapatarak bir süre dinlenmeye çalıştı.O sırada, dışarıdan abisinin sesi duyulunca yerinden fırlayarak aceleyle üzerini değiştirmeye başladı.
Bir yandan da,
-Şimdi açlık başına vurmuştur, hemen sofrayı kurayım arıza çıkarmasın, diye söyleniyordu.Üzerine rahat bir eşofman geçirerek, saçlarını ensesinde at kuyruğu şeklinde topladı.Dışarıya çıktığında, Mahmut'un banyoda olduğuna sevinerek mutfağa geçti.
Ocağın üzerindeki büyük tencerenin üzerindeki örtüyü kaldırdığında; bol naneli bulgur pilavının mis gibi kokusu burnuna doldu.O, sofrayı hazırlarken Nazife de kızarmış tavukları parçalara ayırarak büyük bir tabağa yerleştirmeye başladı.
Neşe pilavı tabaklara bölüştürürken Nazife,
-Salata da olcaktı dolapta, biraz da yoğurt çıkarıver, deyince, Neşe buzdolabına yönelerek kapağını açtı.Rafta bir pasta görünce merakla, "Bu pasta nerden...birinin doğum günü müydü acaba" diye düşünürken, onun pastaya baktığını gören Nazife,
-Mahmut almış, Ebruli işe kabul edilmiş diyerek onun merakını gidermeye çalıştı.Neşe,
-Aaa! çok istiyordu o yazarın yanında çalışmayı, çok sevindim, dese de içi biraz burulmuştu.Çünkü; geçen sene onun doğum günü bile unutulmuş, ertesi gün akıllarına geldiğinde ise, kuru bir tebrikle geçiştirmişlerdi.Belki de; küçükken başına gelen felaketten dolayı Ebruli evde hep bir prenses muamelesi görüyordu.Annesi, babası ve abisinin gözbebeği oydu.
Bunlar aklından geçerken "Neler düşünüyorum böyle" diye mırıldanarak başını iki yana salladı.Biraz sonra Mahmut terliklerini sürüyerek mutfağa girip, masaya oturdu.Telefonuna bakıp suratını ekşiterek,
-Nerde kaldı bu Ebi, diye söyleniyordu,
O sırada; dışarıdan Hasan ve Ebruli'nin sesini duyunca Nazife,
-Geldiler, diyerek kapıya koştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN'IN İNİNDE
RomanceGenç bir yazar adayı olan Ebruli'nin yolu ünlü yazar Şahika Tecer ve oğlu Aslan'la kesiştiğinde geçmişten gelen sırların kahramanı olacağından haberi bile yoktu.Bu karşılaşma bir tesadüf müydü?Yoksa herşey bir planın parçası mıydı? Ya da acı dolu...