Ebruli bu sözleriyle onun ne demek istediğini anlamasa da, bu tehditkar bakışların karşısında hiçbir şekilde ezilmeyeceğini ona göstermek istiyordu.Bu akşam, içindeki çok güçlü savaşçı kadın, sanki dünyadaki bütün haksızlıklara savaş açmaya yemin etmiş gibiydi.Belki, içinde tuttuğu ve kalbini örseleyen herşeye karşı koyma duygusuydu bu.O'nun kırılma noktasıydı ve bu kırılan yerden belki kendisinin bile tahmin edemeyeceği bir sel bütün yıkıcılığı ile üzerine gelecekti.Fakat, hiçbir şey umurunda değildi artık...Belki, Şahika Hanım da onun kendi önüne çektiği bu seti yıkmasını istiyordu.
O da, bir eliyle Aslan'ın omzunu tutup kulağına, eğilerek, Abdülhak Hamit'in Makber şiindeki o dizeyi bir şiir ahengiyle fısıldadı.
-Yağsın, nesi varsa kainatın...
O'nun bu meydan okuyan bakışları ve sözleri karşısında Aslan başını sallayarak pistten ayrıldı.
Aslında, Aslan, Ebruli karşısına geçip elini uzattığı anda çok heyecanlanmış ve onunla dans ederlerken hissettiği duyguları başka bir kadınla yaşamamıştı.Halbuki, o bu güne kadar, duygularını iradesiyle kontrol altında tutabildiğine inanmıştı hep.Fakat, onun karşısında niçin bu kadar zayıf hissediyordu kendini? O'nun yıkılmaz sandığı kale duvarlarını bu kadın tek bir bakışıyla yıkabilecek güçte miydi?
Kendine itiraf etmek istemese de; onu kapıda gördüğü anda güzelliğinden çarpılmıştı adeta.Sanki, başından aşağıya kıvılcımlar dökülmüştü de, değdiği her yeri yakıp kavurmuştu.
Yüzü bir bebeğin masumiyetinde, üzerine çiy düşmüş beyaz bir gül kadar güzeldi.
Ümit Yaşar Oğuzcan'ın "Beyaz Gül" şiirindeki,
"Işık ve ateş senin için yanmalı" dizelerini satırlardan alıp ruha dönüştürüyordu bu kadın.
Endamı, yürüyüşü ve bembeyaz teniyle, sanki Ay Tanrıçası Selene'nin mermer heykeli vücut bulmuş haliyle karşısında duruyordu.
Ve... Dolunay bütün ihtişamıyla gökyüzünden onu selamlıyordu.
O yüzden, iradesini zayıf düşüren bu kadına karşı garip bir öfke de duyuyordu içten içe.Ebruli, masasına dönerken içinde büyük bir heyecanla birlikte, görevini başarıyla yerine getirmiş olmanın mutmainliğini yaşıyordu.
Şahika Hanım, yeniden mikrofonu eline alarak,
-Bu güzel şarkı ve dans gösterisiyle bize mutlu dakikalar hediye eden sevgili asistanım Ebruli'ye teşekkür ediyorum, dedikten sonra ona bakarak başıyla selam verdi.Ebruli de, aynı şekilde onu selamlayınca, sözlerine devam ederek,
-Şimdi bütün misafirlerimizi akşam yemeği için büyük salona davet ediyorum.O'nun bu sözleri üzerine, bahçedeki yaklaşık elli kişilik grup, sesleri neşeli bir uğultu halinde salona girmeye başladılar.Ebruli de, ilk defa girdiği evin bu bölümünü merakla incelemeye başladı.
Evin giriş bölümünde yer alan ve tamamen camlı olarak tasarlanmış bu kısım, sanki daha çok böyle davetler için düşünülmüştü.Salonun bir köşesinde, raflarında çeşitli içecekler olan bir bar vardı.Ayrıca, sohbet etmek isteyenler için ayrılan yerde rahat koltuklar ve sehpalar bulunuyordu.Evin bu bölümü üst katlara nazaran daha modern mobilyalarla döşenmişti.
Pencerenin önüne yerleştirilmiş büyük uzun masa, gelen herkesin bir arada oturmasına olanak verecek şekilde dizayn edilmişti. Üzerine konulmuş çeşitli meze ve yemeklerle misafirlerini bekliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN'IN İNİNDE
RomanceGenç bir yazar adayı olan Ebruli'nin yolu ünlü yazar Şahika Tecer ve oğlu Aslan'la kesiştiğinde geçmişten gelen sırların kahramanı olacağından haberi bile yoktu.Bu karşılaşma bir tesadüf müydü?Yoksa herşey bir planın parçası mıydı? Ya da acı dolu...