28

4K 263 10
                                    

Ebruli, onların arkasından bakarken, bazı şeylerin artık iyice çığırından çıktığını düşünüyordu.Herşeyden önce, Şahika Hanım'ın kendi hayatında düşündüğünden daha fazla yeri olduğunu biliyordu artık. Bu, onun lise yıllarına kadar geriye dayanıyordu ve inanıyordu ki; Şahika Hanım, onu asistanı olarak özellikle seçmişti. 'Peki ama neden?' diye düşündü.Ne kadar düşünürse düşünsün; onunla bunlardan başka bir bağ bulamıyordu arasında.Diğer yandan, Ayhan, Begüm ve Sinan ile bambaşka bir illiyet bağının içinde bulmuştu kendini.

Öte yanda ise, Aslan'ın küstahlığı dayanılır boyutlardan çıkmıştı.Halbuki; görgülü ve kültürlü olduğunu tahmin ettiği bu adamla normal koşullarda, bir çok konuda ortak sohbet konuları bulabileceklerini düşünüyordu.Fakat sanki, o sadece kadın olduğu için inadına rahatsız edici sözlerle onu incitmeyi seçiyordu.

Üzerindeki gerginliğin azalması için biraz daha bahçede yürüdükten sonra, içeriye girdi.Sinan ve Begüm'ün barda konuştuklarını görünce, onları rahatsız etmemek düşüncesiyle, koltukların olduğu tarafa geçerek oturdu.

Biraz sonra, stresten midesi rahatsız olunca, barın diğer bir köşesine oturarak barmenden bir maden suyu rica etti.O sırada, Aslan da içeri girerek o da bar sandalyelerinden birine oturarak bir içecek istedi.

Begüm, o sırada yerinden kalkarak yanına gelince Ebruli, şaşırmakla birlikte tepki vermeden selamlaştı.Oldukça sarhoş görünüyordu.Ebruli'ye,
-Bilmiyorsun belki ama, lisede de nefret ederdim senden, bir kapıcının kızı nasıl bu kadar güzel ve başarılı olabilir diye...derken gözlerinden sanki ateş çıkıyordu.Sonra sallanarak onun yanındaki sandalyeye oturmaya çalıştığında neredeyse düşüyordu.

Ebruli, onun söylediklerine nedense hiç şaşırmamıştı.Sinan'ın biraz önce anlattığı karakteriyle o kadar uyuşuyordu ki sözleri...

Sakin bir şekilde,
-Üzgünüm, senin nefret ettiğin şeyler beni ben yapan ve gurur duyduğum değerler, sen nefret ediyorsun diye ben değişmeyeceğim.

-Öyle mi? Hala çok kendini beğenmiş ve gururlusun, o zaman da öyleydin zaten, o fakirliğine rağmen bir kalem bile kabul etmezdin kimseden.

O'nun bu sözlerini duyan Sinan Begüm'ün yanına gelerek,
-Çok sarhoşsun, yine sonra pişman olacağın şeyler söylüyorsun, hadi gidelim seni evine bırakayım, diyerek onu kolundan tutunca Begüm sinirle,

-Bırak beni, diyerek kolunu onun elinden kurtardı,Sonra yine Ebruli'ye dönerek,

-Sen ne Sinan, ne de, Ayhan'ın dengi olamazsın, hele ki Aslan'ın hiç, anladın mı,

Ebruli, onun bu söylediklerine cevap vemek yerine sadece gülümsemekle yetindi.Onun bu gülümsemesi belli ki, vereceği herhangi bir cevaptan daha çok sinirini bozmuştu Begüm'ün.O hırsla elindeki bardağın içindeki içeceği onun yüzüne boca ediverdi.

Ebruli, ilk anda, anlayamamakla birlikte yüksek alkol oranı olan içki yüzünü yakmaya başladığı zaman idrak edebilmişti ne olduğunu.Çok hassas olan cildi şiddetli şekilde yanmaya başlayınca, acıyla inleyerek elini yüzüne kapattı.

O sırada Sinan telaşla önündeki bir bardak suyu alarak Ebruli'nin
yüzünü yıkamaya çalışırken bir yandan da Begüm'e,
-Neden yaptın bunu onun yüzünün durumunu bildiğin halde, diye bağırıyordu.Begüm, Ebruli'nin çektiği acıyı görüce dehşete düşmüş ve yüzünde pişmanlık ifadesi ile donup kalmıştı.

ASLAN'IN İNİNDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin