Ebruli, ona bakarken, geçmişin güzel hayallerine dalmış gibi gülümsediğini gördü.
Biraz çekinerek,
-Peki, bir daha hiç görüşemediniz mi Şeref Bey'le diye sordu.Şahika Hanım acı bir gülümsemeyle,
-Yaklaşık altı yedi yıl evvel, beni arayıp görüşmek istediğini söyleyince, burada buluşmuştuk hatta, bu masada...o gün, senin yerinde o oturuyordu.Sanki ilk buluştuğumuz gün gibi heyecanlıydık ikimizde, halbuki koskoca kırk yıl geçmiş üzerinden.Uzun uzun baktı bana sonra başladı ağlamaya, hasta olduğunu ve belki çok fazla bir ömrünün kalmadığını söyleyip, beni üzdüğü günler için af diledi.Ben de ona, bazı şeylerin affı için çok geç artık Şeref Bey dedim çünkü, kaybedilenleri geri getirmiyor, ama, ben seni zaten Aslan'ı bana vediğin o gün affetmiştim...üzülme artık, dedim,Bardağındaki sudan bir yudum içerek devam etti.
-Bu görüşmemizden bir yıl kadar sonra da, vefat ettiğimi öğrendim, fakat, cenazesine bile gidemedim... yapamadım, belki de o, hep hayallerimde yaşasın istedim, bilemiyorum...Benim Aslan'ım vardı yanımda onunla avundum ama, o, yapayalnız öldü.Ebruli,
-Aslan, babasıyla görüşmüyor muydu?Şahika Hanım, başını iki yana sallayarak,
-Pek değil, yani çok istemiş Şeref, kendi şirketinin başına onu geçirmeyi, ama, reddetmiş Aslan...her teklifinde babasına hep,
"Hiç bir şeye ihtiyacım yok ,hayatımda ise önem verdiğim bir tek kişi var, o da annem" demiş.Ebruli içini çekerek,
-O da küçükken sizin yaşadığınız üzüntülere şahit olunca, babasına biraz tepkili davranmış galiba.-Maalesef...halbuki, isterdim araları biraz daha iyi olsun.Aslan'ın da huyu böyle, o kincidir biraz,
-Biliyorum, o, benim insanları çok çabuk affettiğimi söylüyor...
Şahika Hanım gülerek,
-Sen...iyi kalpli bir kızsın...İlk geldiğinde seni Hicran'a benzetmiştim biliyor musun, o yüzden, biraz önyargılı davrandım, bir sürü sınava tabi tuttum seni...ama sen aklınla, sabrınla ve alçakgönüllüğünle hepsinin üstesinden geldin, umarım bağışlarsın beni,Ebruli,
-Estağfirullah efendim, yüksünmedim verdiğiniz her görev onurdur benim için, sadece, tesadüfen masanızdaki notu gömüştüm.Bugün o yüzden sordum adı Hicran mıydı diye...-Doğru ya, ben de o gece belki Aslan'la tartışırken, ismi ağzımdan kaçtı diye düşünmüştüm,
Ebruli başını iki yana sallayarak,
-Yok, sadece ben tahmin ettim, derken Kanlıca'daki eve ilk geldiğinde hastalanıp, onu tokatlarken bu ismi zikrettiğini ona söyleyemeyeceğini düşündü.Biraz sonra,
-Kalkalım mı efendim, bir hayli geç oldu? diye sorunca,Şahika Hanım, başını sallayarak,
-Tamam, diyerek, yavaş yavaş yerinden kalktı.Ebruli, onun koluna girip yardım ederken,Şahika Hanım,
-Sokağın başına kadar yürüyelim ordan taksiye bineriz,
deyince, birlikte yol boyunca yürümeye başladılar.Şahika Hanım biraz ağır yürüyünce, Ebruli de ona uyum sağlamak için adımlarını yavaşlattı.Bir taksiye binip, Hisar Apartmanı'na geldiklerinde, saat gece yarısını geçiyordu.Ebruli anahtarla kapıyı açtığında, kendi odasındaki ışığın açık olduğunu görünce şaşırdı.O sırada odadan çıkarak onlara doğru yürüyen Aslan'ı görünce Şahika Hanım, nedense hiç.şaşırmamıştı.Ebruli'nin ise, onu aniden karşısında gördüğünde, kalbi yerinden çıkacak gibi atmaya başlamıştı.Aslan, o kadar özür dolu bakışlarla bakıyordu ki, Ebruli bu bakışlardan etkilenmemek için yüzünü çevirmek zorunda kaldı.
Onları görünce başıyla bir selam vermişti.
Şahika Hanım, oğlunu görünce başını iki yana sallayarak,
-Sabahı bekleyemedin mi oğlum deyince,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN'IN İNİNDE
RomanceGenç bir yazar adayı olan Ebruli'nin yolu ünlü yazar Şahika Tecer ve oğlu Aslan'la kesiştiğinde geçmişten gelen sırların kahramanı olacağından haberi bile yoktu.Bu karşılaşma bir tesadüf müydü?Yoksa herşey bir planın parçası mıydı? Ya da acı dolu...