Nazife, iş yapmaktan tutulmuş kollarını gevşetmek istercesine gerinerek yatağından doğruldu.Kocası ve oğlunun köylerindeki evin badanasını yapmak için iki günlüğüne Simav'a gittiklerini hatırlayınca, servise çıkmak için kalkıp hazırlandı.O sırada, Neşe de uyanmış yüzünü yıkıyordu.Annesinin çıkmak üzere olduğunu görünce,
-Anne sen dur, ben çıkarım servise, diye seslendi.Her zaman itiraz eden Nazife,
-Hadi o zaman bu sefer sen çık ama, dükkana geç kalma sonra, deyince,Neşe,
-Yok bugün için izin aldım Kamuran gelip benim yerime yardım edecek Nihat Abiye,-Niye izin aldın ki, hasta mısın yoksa?
-Enver Amcanın yedinci gün mevlüdü var ya bugün.
-Aaa, doğru, vah vah, bir hafta oldu bile demek ki.
-Öyle anne sen gelecek misin?
-Saat kaçta ki mevlüt?
-Öğleden sonra iki gibi başlayacak sanırım bir iki saat sürer.
-Tam öğle servisine denk geliyor,
bu sefer sen Ebruli'yle git, artık ben de kırk duasına giderim.Neşe,
-Olur anne, dedikten sonra kapıdan çıkıp zemin kata çıktı.Asansöre binip, onuncu katın düğmesine basarken,
Yavuz'la karşılaştığı günden beri onun söylediklerinin aklını karıştırdığını düşünüyordu.O gün, aklına gelen anıdan başka acaba onu incitecek başka bir davranışta bulunmuş muydu? Mevlitde mutlaka karşılaşacaklardı, ona karşı nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu.Bunları düşünürken, onuncu kata gelen asansörden indi.Yirmi numaralı dairenin ziline tam elini uzatacakken, kapının üzerindeki belki bir çok sefer gördüğü kapı süsüne takılmıştı gözleri.Kapı süsünün üzerinde uğur getirdiğine inanılan bir çok figür yanında, içinde mazar boncuğu bulunan bir çift de göz bulunuyordu.
Neşe sanki o gözlerin içine dalıp ortaokulun son yılında okul bahçesinde koşarken buldu kendini.Derse yetişme telaşıyla koşarken, Yavuz'la çarpıştığını hatırlıyordu.O sırada yere düşen çantasından çıkan bir kaç makyaj malzemesi etrafa saçılmıştı.O da her genç kız gibi, ergenliğin verdiği hevesle bir kaç makyaj malzemesi almıştı kendine ama, annesi kızar da atar korkusuyla okul çantasına saklamıştı.
Yavuz özür dileyip yere düşenleri toplarken, eline bir göz kalemi gelince Neşe utançla hemen onun elinden kaparak çantasına atmıştı. O zaman Yavuz gözlerine bakarak,
.-Senin gözlerin zaten kendinden sürmeli değil mi, hem rengi de çok güzel ihtiyacın yok ki bunlara, deyince,
Neşe sinirlenerek,
-Sen de annem gibi başlama, diye terslemişti onu.
Yavuz başını eğerek,
-Sadece...zaten güzelsin demek iste...
diye kekelemeye başlayınca da,
-Öyleyse de sanane...diyerek ayrılmıştı onun yanından.Bu anı bir film şeridi gibi gözlerinden geçerken, birden yere diz çöktü.Gerçekten o anda, sevgiyle başını okşamak isteyen birinin elini sürekli feci şekilde tırmalayan bir kedi gibi hissetmişti kendini.Eskiden beri etrafındaki insanlar ona isminle müsemmasın deseler de, demek ki o bilmeden hırçınlığıyla bir çok kalbi de kırmış olabilirdi.Ve onlardan biri de demek ki Yavuz'du.O'nun tırmalamaları belli ki, bazı yaralar bırakmıştı onun yüreğinde "Söylediklerinde haklıydı" diye düşündü.Sabit pazarda karşılaştıkları
o gün "özellikle gözlerin hiç değişmemiş derken" demek ki bundan söz ediyormuş diye düşündü.Belki bir çok karşılaşmaları daha olmuştu onunla ve zamanla onları da bir şekilde hatırlayacaktı ama, neden ona bu kadar samimiyetle yaklaşan birini sürekli görmezden gelmişti, bilemiyordu...
...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN'IN İNİNDE
RomanceGenç bir yazar adayı olan Ebruli'nin yolu ünlü yazar Şahika Tecer ve oğlu Aslan'la kesiştiğinde geçmişten gelen sırların kahramanı olacağından haberi bile yoktu.Bu karşılaşma bir tesadüf müydü?Yoksa herşey bir planın parçası mıydı? Ya da acı dolu...