Aslan, kadere inanan birisi değildi.O, daha çok neden-sonuç ilişkilerine dayandırırdı olayları.İnsanların, yaptıklarının sorumluluklarından kaçmak için kaderi bahane ettiklerini düşünürdü.Çünkü; irade denen kavramla, o da çok mücadele etmiş ama, sonunda onu kendi istediği şekilde yönlendirmeyi başarmıştı.Gücünü hırsından, disiplininden ve çok çalışmasından alıyordu.Beş, altı yaşlarında kapı kapı dolaşıp ekmek dilenen bir çocukken, şimdi zenginliğin nimetlerinden fazlasıyla yararlanan biri olmuştu.O yaşlarda, paramparça olan küçücük kalbi getirmişti onu bu noktaya.O yüzden, paranın gücüne inanırdı ve onun gücüyle de istediği herşeyi elde etmeyi başarmıştı bugüne kadar.
Ve aşk...Bu duygunun insanları nasıl yakıp kavurduğunu ve hayatları nasıl bir cehenneme çevirebildiğini gördüğünden beri, nefret etmişti aşktan.Zaten hiç bir zaman ihtiyaç da duymamıştı...hayatına giren kadınlarla olan ilşkisi ise anlık hoşlantılardan öteye gitmemişti.Çünkü daha fazlasına asla izin vermezdi...
...
İstanbul'un en eski ve ünlü caddelerinden biri olan İstiklal Caddesi, cıvıl cıvıl atmosferiyle Ebruli'nin de her zaman gezmek için tercih ettiği yerlerinden biri olmuştu.Tarihi binaları ve bir çok medeniyeti biraraya getiren kültür öğeleriyle, ne zaman gitse bu yer nostaljik bir geziye çıkarırdı onu.Burada, her kesimden ve milletten insan kalabalığı akıp geçerdi gün boyunca.Bir çok ünlü mağazaya evsahipliği yapması nedeniyle, alış-veriş tutkunlarının da başlıca uğrak yeriydi.Ayak üstü atıştırılan nefis sokak lezzetlerinin yanında, lüks bir çok kafe ve restoran da vardı.
Caddeye alışveriş için gelenlerin aksine o, mavi masa ve sandalyeleriyle çok şirin bulduğu bir kafeye oturup gelip geçenleri seyrederdi.Sadece; "çın çın çın" sesiyle sanki geçmişin tünelinden çıkıp gelen kırmızı tramvayı izlemek bile büyük keyif verirdi ona.
Şahika Hanım, yeni romanında hayat bulacak kahramanları bu cadde üzerinden bulacaklarını söylediği zaman,
-Galiba en doğru yerlerden biri, diye düşünmüştü.
Taksim Meydanı'ndan caddeye doğru yürürlerken Şahika Hanım,
-İstersen önce nostalji çarşısına bir uğrayalım mı, ne dersin? diye sordu.
Ebruli,
-Olur, deyince büyük pasajlardan birine girerek alt kata indiler.Burası, insanı içeriye girdiği anda geçmişe yolculuk yaptığını hissettiren eşyalarla doluydu.Dönem kıyafetlerinin yanısıra, eski plaklar ve antika porselenler yeni alıcılarını bekliyorlardı.Diğer yandan, işlevini yitirmiş, belki sadece dekor olarak kullanılabilecek, daktilo, lamba, gramafon ve telefon gibi eşyalar da raflarda yerlerini almışlardı.
İçeride bir süre dolaştıktan sonra, Şahika Hanım ona şöyle bir bakarak,
-Hadi burdan bir dönem kıyafeti seç, deyince, Ebruli şaşırsa da itiraz etmeden askılara yanaştı.Bir yandan da,
"Sanıyorum alışmam lazım bunlara" diye geçiriyordu içinden. Biraz bakındıktan sonra, beyaz renkte, kolları volanlı ve etekleri üç kat olarak bileklerine kadar uzanan bir elbiseyi tarzına en yakın bularak, askıdan çıkardı.Şahika Hanım elbiseye bakarak,
-Hmm, zevkin hiç de fena değilmiş, ona uygun bu ayakkabıları da al ve giyin, deyince Ebruli onun isteğini yerine getirmek üzere kabinlerden birine girdi.Mağaza görevlisinin ona uzattığı etnik kolye ve küpeleri de takarak Şahika Hanım'ın karşısına geçti.O'nun,
-Şimdi kendine bir bak istersen,
sözleri üzerine, meraklı bir şekilde aynanın önüne doğru yaklaştı.Görüntüsüne bakarken, gerçekten de, sanki geçmişten oraya düşmüş, bambaşka bir kadına bakarken buldu kendini.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ASLAN'IN İNİNDE
RomanceGenç bir yazar adayı olan Ebruli'nin yolu ünlü yazar Şahika Tecer ve oğlu Aslan'la kesiştiğinde geçmişten gelen sırların kahramanı olacağından haberi bile yoktu.Bu karşılaşma bir tesadüf müydü?Yoksa herşey bir planın parçası mıydı? Ya da acı dolu...