Saray halkı bugün oldukça yoğun bir güne uyanmışlardı. Prenses Saye bugün uyanmış ve general Bora'nın tedavisi hâlâ devam ediyordu. Prens Sercan taht odasından çıktığında karşıdan gelen Karan'ı eliyle yanına çağırdı.
Karan prens Sercan'ın ona 'gel' işareti yaptığını fark ettiğinde yanındaki iki askere bir şeyler söyleyip Prens Sercan'ın yanına ilerledi.
"Prensim bir sorun mu var?,"dediğinde Prens Sercan başıyla onayladı Karan'ın dediklerini.
"Olmasını istemezdim ama bir sorun var. Benimle gel,"dediğinde Karan endişeyle onu onayladı. Prens Sercan önde Karan ise arkada şifahaneye giderlerken Karan endişiyle tırnaklarını yediğini canı acıdığında fark etti. Elini hızla ağzından çekerken derin bir nefes aldı.
Bir şey olmayacaktı. İyi düşünecekti ve her şey olumlu yönde ilerleyecekti.
Bu düşünceyle az da olsa moreli yerine gelmişti Karan'ın.
Odanın kapısının önünde duran İlknur alnını kapıya yaslamış ve gözlerini kapatmıştı. Bu işler nereye kadar böyle devam edecekti? Herkes yas tutuyor gibi sessiz ve suskundu. Kimsede bir neşe belirtisi yoktu adeta hepsi birer yaşayan ölüye dönmüşler ortalıkta dolaşıyorlardı.
"İlknur?"
Prens Sercan'ım sesiyle İlknur önce gözlerini açtı ardından doğruldu. Prens Sercan İlknur'un yanına gidip elini omuzuna koydu.
"Her sey güzel olacak,"dediğinde İlknur tebessüm etti.
Her şey güzel olacak...
Bu çocukken inandıkları masal değil miydi? Hani şu her şeyin mutlu sonla bittiği masal. Ama hayat denen bu şey bir masal ve ya bir hikâye değildi. Hayat denilen şey; gerçeğin ta kendisiydi.
"Prensim,prensim,prensim,"diyerek onlara doğru koşan asker soluk soluğa kalmıstı. Düşen şapkasını son anda yakalayıp başına taktı ve Prens Sercan'ın tam karşıs8nda durdu. Prens Sercan çatık kaşlarla askeri inceliyordu. Neyi vardı bu askerin? Niye soluk soluğa kalmıştı?
"Prensim ge-general Lo-Lodos burada,"dediğinde üçününde gözleri kocaman açtı.
"Ne?"
Aynı anda bağıran üçlüyle asker yerinden zıpladı.
"E-evet efendim ve yanında sanırım Prenses Mia'da var. Uzaktaydılar ve bu yüzden kucağındaki kızın yüzünü seçemedik,"dediklerinde üçüde koşmaya başladı sarayın çıkışına doğru.
Koridordakiler koşan Sercan,İlknur ve Karan üçlüsüne garip bakışlar eşliğinde bakarlarken büyük bir sessizlik çökmüştü. Koridorda bu üçlünün ayak sesleri dışında bir ses yoktu ta ki Prens Sercan tacını düşerene kadar. Onu umursamadan koşmaya devam eden Prens Sercan koşarak merdivenlere ilerledi. Arkadan gelen asker hızla tacı alıp onları takip etmeye başladı.
Baş hekim saçlarını düzeltip elini alnına koydu.
"Baş hekimim iyi misiniz ne oldu?,"diyen yardımcısına döndü baş hekim.
"Sadece... anlayamıyorum ne oluyor bu çocuğa? Bir anda neden bayıldı ve kan kusmaya başladı?,"dediğinde diğer yardımcısı Bora'nın nabzını kontrol ediyordu. Genç kız başını kaldırıp baş hekimin gri gözlerine baktı.
"Baş hekimim generalin nabzı iyi görünüyor,"dediğinde baş hekim başıyla onayladı o arada kapı hızla açıldı. Korkuyla kıya doğru döndüklerinde kucağında Prenses Mia olan General Lodos'u görmeyi hiç beklemiyorlardı. Arkasında beliren Karan,Prens Sercan ve İlknur ile kaşlarını çattı baş hekim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Krallık 2👑
Fantasy❕Kitap düzenlenmeye alınacaktır.❕ İlk kitabı okumanız şiddetle tavsiye edilir! Saklı Krallık'ın kaderi artık Mia ve arkadaşlarının omuzlarındaydı. Ya kurtaracaklar ya da yıkacaklardı. İyiler ve kötüler... bunlar her zaman vardı. Hep iyiler ve kötüle...