Parşömen👑

795 91 12
                                    

Serin esen rüzgarla gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. İçimdeki sıkıntıyı gidermek için bir kere daha nefes almıştım ki bu da yetmedi. Gözlerimi açıp batmakta olan güneşe baktım. Gökyüzü kızıl rengini alırken bu güzelliğe bakmak bile içimi tedirginliğe sürüklüyordu. Bu bana 'işte gitme vakti ve onlar hâlâ yoklar' mesajı gönderiyordu.

Parmaklarımı kütletip sağıma soluma baktığımda bizimkilerinde ortalıkta olmadığını gördüm. Tanrı aşkına bunlar yine nereye gitmişlerdi?

Karan'ın kahkaha sesi geldiğinde başımı sesin geldiği tarafa çevirdim. Karan karnını tutarak gülerken bir başka ses duyuldu.

"Dua et sen  benim arkadaşımsın yoksa prense gülmekten kellen gitmişti,"diye bağıran Kağan ile kollarımı göğsümün altından çözüp yaslandığım cephaneliğin ahşap duvarından sırtımı ayırdım ve az ileride kayalıkların arkasından bağıran ikilinin yanına ilerledim.

Kağan yerde yatarken Karan ona bakıp gülüyordu.

"Sadece...,"dedim nefesimi verip burun kemerimi tutarken ardından.

"Sadece bir dakika sessiz kalın,sakin kalın. Bir sorun yaratmayın,"dediğimde Kağan başını kaldırıp bana baktı. 

"Şunu al başımdan,"dediğinde sinirli yüzüne baktım. Karan ise hiç umursamadan gülmeye devam ediyordu.

"Kalkacak mısın artık?,"dediğimde Kağan bana bakıp tekrar uzandı yere.

"Yerim rahat ben burada biraz uyuyacağım,"dediğinde Karan göz devirdi.

"Bu da hiç şakaya glmiyir ha,"dediğinde Kağan hızla kafasını kaldırıp Karan'a baktı.

"Lan it senin yüzünden ölüyordum. Yere yağ dökmüş ve ben basıp düştüm yağ dökmüş lan yağ!,"dediğinde bu sefer daha çok sinirlenen  Kağan gözlerini Karan'dan çekmiyordu. Onları o halde kendi başlarına bırakmak iyi olur düşüncesiyle cephaneliğe girdim. 

Burası sınır köyüne yakın bir yerdi geçenlerde -geçenlerde dediğime bakmayın bir iki gün önce- yine ağır saldırı olmuştu buraya. Daha çok kışkırtma gibiydi ama bu sefer diğer kışkırtma saldırılarından daha farklı ve daha ağırdı. Askerlerimizin silahları zarar görünce  buradan silah alınmış ve vakit kaybedilmeden geri gidilmişti.

 Orduya bildirilse de Kraliçe Enva bizim buraya geleceğimizi bildiği için silahları aldırmamış yerine onlar kadar silah göndertmişti açığı kapatmıştı anlayacağınız. Silahların tamir edilmesini tamir edilmiyorsa yerine yenilerin konulmasını istemişti. Çok tedbirli olmalıydık sonuçta önümüzde bir savaş vardı ve insanlar savaşların ne kadar süreceğini bilemezlerdi. 

Bazen kestirilen sürede olmaz ondan önce ve ya sonra olurdu. Bu  iki tarafın askeri gücüne,silahlarına,savaşı kazanma iradelerine ve daha birçok şeye bakardı. Savaşta işler hep tahmin edildiği gibi gitmezdi. Belki en küçük bir hata savaşın kaybedilmesine neden olabilirdi.

Bu yüzden hiçbir şekilde tedbiri elden düşürmeden her bir olasılığı düşünmeliydik. Kraliçe Enva'nında buradaki silahlar hakkındaki düşüncesi de buydu. Dayanabiliyorsa,tamir edilebiliyrsa hemen tamir edilsin tamir edilemeyenler yerine de iki katı fazla silah koyulsun. Silahların çokluğuna ihtiyacımız vardı her bir silah bizim için önemliydi. Eğer silah bulunamazsa  bu bir hayli kötü olurdu.

Buradaki silahlar askerlere göre  tasarlanmıştı. Öyle sıradsn birer silah değillerdi. Daha çok 'gücü ortaya' çıkarma amaçlı özel tasarlanmışlardı ve bunun içinde bir hayli uğraşılmıştı.  Her biri seçtiği silahın gücüyle büyü güçlerini birleştiriyordu. Yani bir nevi enerjisini ona aktarıyordu. Eğer yanlış bir silahlarda ters bir şey  olursa bu gücünü tam kullanamayacağı anlamına gelirdi ve bu durum ordu için kötü olurdu.

Saklı Krallık 2👑Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin