Esen rüzgarın sesi sessiz geceyi dolduran tek sesti. Rüzgar usulca yaprakların arasından geçip yaprakları hışırdatıyordu.
Elinin altındaki soğuk mermeri biraz daha sıktı Anra hafifçe vücudunun üst bölümünü aşağıya sarkıtmadan hemen önce.
Gözleri aşağıdaki dikenli çalılıklarda gezindi etraf meşaleler sayesinde ışıklandırıyordu. Ellerinde meşale ile devriye gezen iki askeri gördü.
Yaklaşık bir hafta önce Kraliçe Enva'nın ordusu üstünlük kurmuştu ve yenilen taraf kendileri gibi görünsede o süre zarfında şimdi yenen taraf olmuşlardı. Yüzünde bir sırıtma ile karşısındaki ormana baktı Anra. Bunun olacağını biliyordu. Mia için bunu yapacaklarını biliyordu. Gözleri yıldızlı gökyüzünü buldu.
"Bir yerlerde yaşadığını biliyorum ama seni bulamıyorum. Neredesin bilmiyorum."
Gözlerini kapatıp bir iç çekti.
"Ne yapacağım bilmiyorum."
Fısıltıdan daha yüksek değildi sesi. Savaş umurunda bile değildi. Güç? Asla istemiyordu. Bu savaşın içine babasının istediği için dahil olmuştu.
Ama asıl mesele babasının isteği değildi. Kendini bir yere ait hissedememesiydi. Hiçbir yere ait hissetmemişti Anra bu zamana kadar. Sadece,sadece bir kere tüm iliklerine kadar bir yere ait olduğunu hissetmişti. Orası Mia'nın yanıydı.
Kimse onu bulmasın diye uğraşırken birçok hata yapmıştı. Belki de en çok o kırmıştı Mia'nın kalbini. İç çekip başını eğdi ve alnını demir parmaklıklara yasladı. Soğuk metal alnına değerken bir kere daha iç çekti.
Burada kalmasının tek nedeni Mia'yı bulmaktı. Mia'yı bulmak ve onu Saye'ye karşı korumaktı.
Eğer ölmediyse onu öldürürdü Saye. Son günlerde iyice çığrından çıkmıştı. Kraliçe Minra ortalıkta hâlâ yoktu ve tüm ipler şimdi Saye'deydi. Kraliçe Minra onun uçuk kaçık fikirlerine dur diyendi ve şimdi o yoktu ve kimse ona dur demeye cesaret edemiyordu. Tüm sarayda ve hatta tüm Karanlık Diyar'da ortalığı birbirine katıyordu.
Ve bu işin Aydınlık Diyara sıçraması an meselesiydi.
"Burada ne yapıyorsunuz efendim?"
Arthur'un sesi ile Anra arkasını döndü o kadar odaklanmıştı ki onun geldiğini bile duymamıştı. Yüzünde ki boş gülümseme ile Arthur'a döndü.
Uzayan siyah saçlarını üsten toplamış gerisini ise salık bırakmıştı. Üstünde ise hiç çıkarmadığı zırhı vardı.
"Düşünüyorum general." Tekrar önüne döndü Anra. Yanındaki hareketlilikle onunda yanına geldiğini hissediyordu ama dönüp bakmadı.
Arthur aynı Anra gibi kollarını demir korkuluğa dayanmıştı bir ayağını ise diğer ayağının üstünden geçirmişti. Gözleri Anra'yı buldu. Geldiğinden beri içten tek bir gülüş görmemişti yüzünde. Onun buraya istemeyerek geldiği apaçık belliydi. Ve istemeyerek kaldığı.
"Niçin düşünüyorsunuz efendim?"
Kollarını soğuk demirin üstünde birleştirdi Anra ve gözlerini yıldızlı gökyüzüne dikti.
"Bir çıkış yolu bulmak için." Aradan birkaç saniye geçmişti ki Anra Arthur'a döndü.
"Ve hey bana efendim demen gerekmiyor adımı söyle sadece bu yeterli."
"Düşününce bir çıkış yolu bulamayacaksınız Anra daha çok bataklığa saplanacaksın düşündükçe bataklığa saplanır insanoğlu. Bu gibi durumlarda biraz ara vermek ve nefes almak iyidir ve daha sonrasında kaldığınız yerden devam etmek. İşte o zaman bir çıkış yolu bulabilirsiniz kanımca."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Krallık 2👑
Fantasy❕Kitap düzenlenmeye alınacaktır.❕ İlk kitabı okumanız şiddetle tavsiye edilir! Saklı Krallık'ın kaderi artık Mia ve arkadaşlarının omuzlarındaydı. Ya kurtaracaklar ya da yıkacaklardı. İyiler ve kötüler... bunlar her zaman vardı. Hep iyiler ve kötüle...