Uzun koridorda ilerlerken bizi gören askerler saygıyla selam veriyorlardı. Sanırım bu Prens Aldron sayesinde oluyordu. Bu koridora kadar sayısız koridor ve tünelden geçmiştik ve hâlâ yaklaşamamıştık. Ben yakında zannetmiştim ama sanırım uzaktı. Yinede burada yani sarayın bulunduğu yerde olması bizim için iyi bir şeydi.
Kraliçe Minra'nın adamları her an yer altı dünyasının girişini bulabilirlerdi ve buraya girmeleri ise an meselesiydi.
"Ne düşünüyorsun Mia?"
Lodos'un sorusuyla ona döndüm. Yanımda yürüdüğünü bana sorduğu soruyla az önce farketmiştim.
"Sadece Kraliçe Minra'nın birliğini düşünüyorum. Buradan bir ihtimal taşla çıkarsak onlarla karşılaşma riskimiz var ve grup haddinden fazla yoruldu ve yıprandı Lodos. Ah ne yapacağımı bilemiyorum,"deyip elimi saçlarımdan geçirdim. Kuruyan dudağımı dilimle ıslatıp ona baktım tekrar.
"Yani biliyorsun erzaklarda yavaş yavaş bitmeye başladı. Kağan'ın boyut taşında az bir erzak kaldı. Bu bizi saraya kadar idare eder ama peki ya saraya ulaşamazsak. Karan hasta her ne kadar İlknur iyileştirsede hâlâ hastalığın kırgınlıkları var üstünde,İlknur bizleri iyileştirmekten bitkin düşdü, abim ve Bora geceler boyu uyumuyor plan yapmaktan,Kağan'ın bu aralar moreli bayağı bozuk. Ablam desen o gerçekten yoruldu. Saye ise... saraya gelip gelmeyeceğini bilmiyorum. Onunla bu konu hakkında küçük bir muhabbet yapmıştık tam bir şey söylemedi ama sanırım gelmeyecek. Albert ve Saw çok bitkin görünüyorlar. Ve Efendi Alcant ise savaş hakkında bir süredir plan hazırlıyor ve o da uyumadı,"dediğimde derin bir nefes alıp verdim. Hâlâ buralar bana birazda olsa havasız geliyordu. Sağ tarafa döndüğümüzde karşımıza çıkan taş merdivenle Pren Aldron durdu.
"Evet buradan aşağıya indiğimizde bir tünel ve iki tane uzun koridordan sonra gelmiş olacağız,"dediğinde Karan kendini yere attı.
"Ah bacaklarım ağrıyor,"deyip bacaklarını tuttuğunda İzi Karan'ın omuzuna tırmandı.
"Çok mu acıyor?,"diye soran İzi ile Karan ona baktı.
"Biraz. Yürümekten olsa gerek,"dediğinde İzi başıyla onayladı.
"Kraliçe Minra'nın askerleri yarın güneş tam tepedeyken sarayın girişini bulacaklar,"diyen İzi ile ona döndüm.
"Ne? Nasıl?,"dediğimde İzi'nin bakışları bana döndü.
"Hissediyorum. Belki güneş tam tepedeyken belkide batmaya yakın ama kesinlikle yarın,"dediğinde onu başımla onayladım. İzi'nin hisleri oldukça kuvvetliydi ve bu özelliği bir Vartun kertenkelesi olduğundandı. Saklı Krallık'la ilgili bir kitapta yazılanlar geldi aklıma.
"Bir efsane olarak bilinen Vartun Kertenkelelerinin olacak iyi ve ya kötü şeyleri hissetme,bunlarla ilgili çıkarım yapma gibi özellikleride vardır. Bu hisleri bazen yanlış çıksada büyük bir çoğunluğunun doğru çıktığı tahmin edilmekte. Ne kadar bir efsane olarak adlandırılsalarda bir zamanlar yaşadıkları aşikar. Dilden dile dolanan bu Vartun Kertenkelelerinin özelliklerinin ne kadar doğru olduğu pek bilinmemektedir."
Onun bir efsane olmadığını biliyordum şu an kanlı canlı karşımda bir tane duruyordu ve söyledikleri... umarım doğrudur. Bugün eğer bu taşı alıp buradan çabucak ayrılırsak bir çatışmaya girmeden askerlerin geldiği yol haricinde başka bir yoldan saraya ulaşmamız kolay olacaktır.
"O zaman tam olarak ne yapıyoruz?,"diyen Albert sırtını duvara yaslamış bir şekilde bana bakıyordu.
"Bu taşı bugün alabilirsek hemen buradan ayrılmalıyız. Ekip zaten maddi manevi çok yıprandı. Üstelik erzakta bitmek üzere. Ha biterse toplayabiliriz meyve falan ama bu bizide ne kadar tok tutar orası meçhul,"deyip diğerlerie baktım birkaç saniye. Herkes beni dinliyordu. Bunu fark ederek deva ettim konuşmaya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Krallık 2👑
Fantasy❕Kitap düzenlenmeye alınacaktır.❕ İlk kitabı okumanız şiddetle tavsiye edilir! Saklı Krallık'ın kaderi artık Mia ve arkadaşlarının omuzlarındaydı. Ya kurtaracaklar ya da yıkacaklardı. İyiler ve kötüler... bunlar her zaman vardı. Hep iyiler ve kötüle...