Misafir

684 78 21
                                    

Gecenin karanlığı sarmışken tüm gökyüzünü yıldızların ışığı yetmiyordu aydınlatmaya. Bu sefer yıldızlar yenik düşüyordu gecenin karanlığına. Sanırım ilk defa yeniliyorlardı bu oyunda ona.

Gecenin karanlığı tahtında ki yerine iyice kurulurken yıldızlar birer birer veda ediyordu gökyüzüne. 

Efendi Bunha'nın gelmesini bekleyen ve onun dönüşü için bekleyip hazırlık yapan Karanlık Diyar'ın askerleri bu bekleyişten yorulmuşlardı. Saatlerdir 'bugün saraya dönecek' haberiyle hazırlıklar yapmışlar ama bir türlü dönmemişti. 

General Arthur yaptığı birkaç saldırının ardından saraya çağrılmasıyla hızla saraya dönmüş ve emirleri yerine getirmek için Kraliçenin huzuruna çıkmıştı. Lakin bir sorun vardı. Kraliçe yerinde yoktu. Bir an da ortadan kaybolmuş ve kimse nerede olduğunu bilmiyordu.

General Arthur baş parmağının  tırnağını gerginlikle kemirirken bir an da kendine gelip uzaklaştırdı kendinden. Bir yandan Kraliçe kayıpken diğer yandan saraya gönderilen Lord Bunha ortada yoktu. Sarayda şu an kaos hakimdi. Kendileri adına iyi giden savaş şu an bir uçuruma sürükleniyordu. Askerler Kraliçenin nerede olduğunu merak ederken bir yandan da Lordun ortada olmamasıyla geriliyordu. 

"Bizde zeki bir şey sandık. Nerede bu adam?"

General Arthur kendi kendine kaşlarını çatarak sorduğu soruyla birlikte sarayın içine doğru ilerledi. Kapıda durmak ona bir fayda sağlamayacaktı. Daha bu sabah gözlemcilerinden gelen haberle merakı arşa çıkmıştı adeta.

Mia'nın hiçbir yerde görülmemesi onu iyice endişelendirmişti.

'Bu kız yine nereye gitti?' 

Diye düşünmekten kendini alıkoyamıyordu. Mia her ne kadar saf dursada gerçekten zeki olduğunu çok iyi biliyordu. Zekası öldürücü olabiliyordu ve o,yeri geldiğinde bu silahı çok iyi kullanıyordu.

Onun karakterinde Kraliçe Minra'ya benzer bir şeyler olduğunu hep seziyordu. Tehlikeliydi. Hem de fazlasıyla. Sadece o bunu belli etmiyordu Kraliçe Minra ise tam tersi her zaman belli ediyordu. Mia bu durumu oldukça iyi kontrol edebiliyordu. Onunla ilk tanıştığı zaman aklından hiç çıkmıyordu.

O gücü,muazzam bir gücü vardı. O öfkesi,nefreti o an onu iliklerine kadar hissetmişti. O çadırı uçuruşu,masayı tek bir hamleyle kırışı tek kelimeyle tehlikeliydi. Tehlike vaadediyordu. 

Başını iki yana salladı General Arthur.  Bu konuları düşünmek istemiyordu. Taht odasına doğru ilerleyişine  devam etti. Bugün Lord Bunha'nın oğlu Prenses Saye'nin isteği üzerine Saklı Krallık'a geri dönüyordu. Ona verilen görevi yerine getirmek için gittiği yerde yapabileceği en büyük hatayı yapmış,görevine aşık olmuştu.

'Salak' diye geçirdi içinden General Arthur. 

Sonunda taht odasına geldiğinde kapının girişindeki bekleyen iki asker kapıyı açtı. General Arthur içeriye geçerken boş tahta baktı bir süre. Ardından kapanan kapıyla iç çekti. Nereden tutarsa hep elinde kalıyordu. Sarayda hiç kimse yoktu. Ne Lord Bunha ne onun gereksiz oğlu,ne Prenses Saye ne de Kraliçe Minra. Sahi Prenses Saye neredeydi? Kaç zamandır haber alamamıştı ondan.

En son sadece bir planı olduğunu söylemiş ve ortadan kaybolmuştu. Sadece boşa zaman harcıyor,diye düşünmeden edemedi General Arthur. Başını iki yana sallarken uzun,kahverengi masaya oturdu. Sandalye de biraz gerinip geriye yaslandı. Şu an saray kendine 'beyin takımı' diyen kişilerin eksiklikleriyle çalkalanıyordu.

Bakışları beyaz tavanın üzerinde  gezinirken gelen sesle hızla arkasını döndü. Siyah bir dumanın içinde beliren Prenses Saye ile hemen ayaklandı General Arthur.

Saklı Krallık 2👑Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin