Dikili Taşlar /Part 2/

1.7K 201 46
                                    

Kraliçe Minra sinirle pelerinini savurdu. Bu kız neden ölmüyordu? Her defasında ölümün kıyılarında dolaşıyor ama bir kere bile ölüm denizinin dalgalarına kapılmıyordu. 

" Arthur! Arthur neredesin?"

Arthur Taç odasının  kapısının önünde derin bir nefes alıp verdi. Kraliçe yine sinirli  görünen o ki yine kendine patlayacaktı.

"Hadi bakalım başlıyoruz. "

Taç kapısının önündeki askerlere döndü ve kapıyı açmalarını söyledi Arthur. 

Kapılar açılınca kraliçenin öfkeden kızarmış yüzüyle karşılaştığında derin bir nefes alıp verdi. 

"Sana ne dedim ben? O kızı öldüreceksin demedim mi? Neden bir işi doğru düzgün yapamıyorsunuz beceriksizler ordusu?"

Arthur tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki kraliçe onu tekrar susturdu.

"Bir şey duymak istemiyorum. Hep bir bahane bir bahane. Bir şeyi becerdiğiniz yok sizin. Ben halledeceğim illaki öyle değil mi?"

Kraliçe Minra pelerinini düzeltip Karanlı Orman'a bakan penceresine doğru yürüdü.  Ellerini arkasında bağlayıp bir süre çatık kaşlarla etrafı süzdü. Bu iyi bir şey miydi? Yoksa fırtına öncesi sessizlik mi?

 'Zaten kopmamış mıydı o fırtına?'

İç sesinin söylediğiyle gözleri tekrardan buldu Kraliçe Minra'ya.  

"Lord daha gelmedi mi?"

General Arthur başını olumsuz anlamda salladı ona dönerek bu soruyu soran kraliçeye. Henüz Lord teşrif  etmemişti.

"İyi o halde geldiğinde bana haber ver. Şimdi çıkabilirsin."

General Arthur selam verip odadan çıktığında tuttuğu nefesi bir hışımla verdi.  Son birkaç gündür çok fazla asabi olmuştu. Evet tamam o hep sinirlenirdi ama bu kadar değil. Ona son zamanlarda bir şeyler oluyordu. 

General Arthur bunları düşünmeyi bırakıp eğitim sahasına inmek için merdivenlere yöneldi. Bunlar onun bünyesine fazlaydı. O burada işini yapmak için vardı daha fazlası da onu aşardı. Biraz huzurlu olmak için ayrıldığı yerden huzurun gramını dahi bulamayacağını bilseydi oradan ayrılır mıydı?

Kraliçe Minra derin bir nefes alıp karanlığı izledi bir süre. İçini aydınlatan bu zifiri karanlığı seviyordu. Arkasına dönüp tahtına ilerledi.  Kızı ile haberler almıştı. O ölmemişti,yaşıyordu ve bu onu ne kadar mutlu etmişti kimse tarif edemez veyahut anlayamazdı. O ölmemişti,yaşıyordu. Belki kendisine uzaktı belki hiç gelmeyecekti ama yaşıyordu.

Kraliçe Minra düşüncelerinden içeriye giren askerin sesiyle kurtuldu. 

"Efendim Lord teşrif etti," dediğinde kaşları çatıldı kraliçenin. 

"Daha yeni mi haber veriyorsun? Niye içeriye almadın."

Lord  içeriye girip Kraliçeyi görünce gülümsedi.

"Merhaba kraliçem. Nasılsınız?,"dediğinde Kraliçe Minra düz bir ifadeyle Lord Bunha'ya baktı. 

Lord Bunha mavi gözleriyle etrafa bakmaya başlamıştı. Kraliçe ona doğru birkaç adım geldi ve tam karşısında durdu.

"Buyurun lütfen şöyle geçelim,"dedi ve masayı işaret etti. Önde kraliçe arkasında Lord Bunha ilerleyip sandalyeleri çektiğinde Kraliçe Minra kaşlarını çattı.

"Ben kendi sandalyemi çekebilirim centilmenliğin lüzmu yok. Şimdi iş konuşalım,"dediğinde Lord Bunha sırıttı. Aynı Kraliçe Enva'ya benziyordu.

Saklı Krallık 2👑Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin