Çaresizlik...

324 52 29
                                    

İnsan her şeye, neredeyse her şeye çare bulurken bazı şeylere çare bulması imkansızla eş değerdir neredeyse. Bazen insan ne yapsa da o imkansızlığı aşamaz, geçemez.
Ölüm, bu çaresizliklerin, imkansızlıkların en büyüğüdür belkide. Elini kolunu bağlar öylece kalırsın olduğun yerde.

Esen rüzgar insanları adeta iliklerine kadar titretirken balkonda tepkisizce duran Anra, boş bakışlarını güneşin çekilmesiyle yerini bırakmış olduğu karanlığın donattığı ormana bakıyordu.
İçindeki o acıya,sızıya anlam veremezler bu acı gönlünü daraltıyordu.

Eli boğazına gittiğinde gömleğinin birkaç düğmesini açıp derince nefes aldı. Sığamıyordu.

Sanki kalbinde eller vardı ve o eller kalbini sıkıyordu. O kadar ki nefes alamıyordu. Günlerdir üstündeki yorgunluğu atmamıştı. Gözüne gram uyku girmemişti. Derince iç çekip başını gözyüzüne çevirdi.

Kaç gündür aralıksız Mia'yı arıyordu ama ondan tek bir haber bile alamıyordu. Nerede olduğunu geçti yaşayıp yaşamadığını bile bilmiyordu.

Bu düşüncenin zihnini doldurmasıyla dişlerini sıkıp mermer duvarın kenarını sıktı.

Bunun düşüncesi bile onu kötü yapıyordu.

Başını iki yana salladı ve gözlerini kapattı.

'Böyle bir şey olmayacak.'
Fısıltıyla karışık sesi o kadar kısıktı ki kendisi bile duymuyordu.

Esen rüzgar saçlarını savururken iç çekti. Rüzgar iyi gelmişti. Başını yere eğip gözlerini açtı. Ne düşünüyordu o öyle? Mia'ya hiçbir şey olmazdı. O Mia'ydı. Mia ölemezdi. Kendisine yaşama sebebi veren kız hayattan öylece gidemezdi değil mi?

Anra için Mia bir yaşam meleğiydi. Elinin değdiği her şey yaşıyordu sanki. Canlanıyor,nefes alıyordu. Ölmek üzere olanlar hayat buluyor yeniden bağlanıyordu hayata. Bir insana yaşam veren,yaşama sebebi veren bir insan ölemezdi değil mi?

"Efendim."

Gelen sesle arkasını dönen Anra kendine selam veren askere baktı.

"Ne oldu?"

Gayet soğuk gelen sesi askerin yüzündeki hafif tebessümü sildi. Bir adım geriye çekilip yüzüne bakmaya çekinen asker bakışlarını yere eğdi.

Herkes Anra'dan korkardı. Kendini gören çok fazla kişi olmasa da adının duyulması yeterdi.

"Efendim General Lodos yakınlarda bulunmuş. Yanında da Gölge Layla ve Genaral Karan varmış. Aldığımız haberlere göre General Karan'ın ağzından kan geliyormuş...,"dediğinde askerin lafını tamamlamasına izin vermeden öne atıldı Anra.

"Karan'ın ne zaman ağzından kan gelse negatif enerjiye çok maruz kaldığı içindir. Peki halsiz miydi?"

Anra'nın sabırsızca cevap beklediği sorusuna yanıt vermek için dudaklarını araladı asker.

"Evet efendim. Gözcülerimiz karargâha girerken at üstünde bitkin bir şekilde General İlknur'un arkasında görmüşler. Yarı baygın bir halde olduğu söyleniyor."

Anra dişlerini sıkarken bir eliyle askere 'git' işareti yaptı. Asker hızla selam verip oradan ayrıldı.

Elini şakağına götürüp ovaladı.

"Bu kadar kötü ne olmuş olabilir ki?"

Elini şakağından çekip ormana doğru döndü. Nasıl öğrenebilirdi?

Gözcüleri bu kadar şeyi öğrenemezdi. Peki ya tam olarak ne olduğunu nasıl öğrenecekti?

Elini mermere koyup iç çekti.

Saklı Krallık 2👑Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin