Sadece Karanlık.

2K 209 58
                                    

Sarayın etrafını kaplayan sis nedeniyle dışarıda göz gözü görmüyordu.  Tüm saray halkı dışarıdaki işlere sis geçene kadar bırakmış ve saraya çekilmişti. Yılın belli zamanlarında Saklı Krallık topraklarına böyle sisler çökerdi ve hayatı neredeyse felç ederdi. 

Sarayın içi de sarayın dışı gibi sessizdi. Özellikle taht odası çok sessizdi. Masadaki derin sessizlik  Karan'ın  moralini bozunca konuşan o olmuştu.

"Yani siz diyorsunuz ki: Bora ve senin aranda bir bağ var ve sana ne oluyorsa ona da aynısı oluyor,"dediğinde Mia başıyla onayladı ve ardından konuşmaya başladı.

"Yani pek öyle denemez. Karışık bir şeyler işte,"diyerek önüne düşen saçlarını geriye attı. Ardından derin bir nefes alıp arkadaşlarıma döndü. O ara ablasında takıldı gözleri. O biraz üzgün müydü yoksa kendisine mi öyle gelmişti?

"Bizde tam bilemiyoruz nedenini ama öyle."

Bora'nın dedikleriyle İlknur girdi söze.

"Peki tamam her neyse zamanla her şey gün yüzüne çıkacaktır. Şimdi nasılsınız?,"dediğinde Mia bakışlarını anlık ablasının üstünden çekip İlknur'a baktı.

"İyiyiz İlknur. "

Mia ardından tekrar dalgın dalgın masaya bakan ablasına döndüğünde Bora konuşmayı devr aldı.

"Evet iyiyiz merak etme. Mia orada ufak bir sinir krizi geçirir gibi oldu ama sonra halloldu o iş. O sarı kuş...,"deyince Mia hızla ayağa kalktı.

"Tabii ya o kuş. Aman yani o kadın. Onu orada gördük. En son... en son Lonex'e gitmeden hemen önce onu görmüştüm. En son gördüğüm yere gidip onunla konuşmam gerek,"dediği an kapının çalınma sesiyle herkes başını kapıya çevirdi.

"Gir,"dedi prens Bars usulca. İçeriye giren asker selam verip konuşmaya başladığında herkes onu pür dikkat dinlemeye başladı.

"Efendim sınırda bir problem var."

*****

General Arthur burun kemiğini tutup dilini üst dişlerinde birkaç saniye gezdirip elini burun kemiğinden çekip öfke saçan gözlerle  tam karşısındaki askere döndü.

"Sen mi kendini öldürmek istersin yoksa ben mi öldüreyim? Yıkıl karşımdan,"dediğinde asker korkuyla bir adım geri gidip başıyla onu onaylayıp hızla Arthur'un huzurundan ayrıldı. Arthur sinirle yanındaki  masada olan cam bardağı kavrayıp tam karşısındaki duvara fırlattı. O an gözünün önünde bir silüet belirdi. Ya da kendisi öyle zannetti. Gerçekten o birkaç saniyede görülüp kaybolan şey gerçek miydi yoksa çok uzun zamandır çalışmaktan halüsilasyon mu görüyordu? 

Ellerini şakaklarına koyup ovarken bir yandanda pencereye doğru ilerliyordu. Bu yaşadıkları gerçek olabilir miydi? Bunlar asla gerçek olamazdı.

Efendim,"diye bir ses duyduğunda arkasını dönüp ellerini şakağından indirip kaşlarını çattı.

"Ne var?"

İçinden 'yine ne var yeter artık' desede bu askerin giydiği bordo üniformayı görünce bizzat kraliçenin yolladığını anladı. Bu üniformayı giyen tek birlik kraliçenin özel korumalarıydı ve bunlar kolay kolay ortalıkta dolaşmazlardı. Çok ciddi bir şey olmuş olmalıydı.

"Efendim Kraliçe Minra sizi huzuruna çağırıyor bu çok acilmiş,"dediğinde General Arthur göz devirmemek için kendini zor tuttu. Acil. Kraliçe Minra'nın her işi acildi buna acil olmayanlarda dahildi.

"Tamam sen çık ben hemen geliyorum,"dediğinde asker kaşlarını çattı.

"Acilmiş efendim. Kraliçe  Minra'yı bekletmeyin lütfen,"diyerek odadan çıkarken General Arthur histerik bir şekilde sırıttı.

Saklı Krallık 2👑Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin