Gözlerimi kısıp etrafa bakmaya başladım. Her yer kumdu alabildiğine kum. Tepede ki yakıcı güneş her bir hücremi yakarken mataramdan bir yudum daha su içtim. Başımı kaldırıp masmavi gökyüzüne ve ardından birkaç saniye pırıl pırıl parlayan güneşe bakıp bakışlarımı önümde ilerleyen arkadaşlarıma çevirdim. Sonunda bir kum tepesinide geçtiğimizde derin bir nefes aldım.
Yanımda yürüyen Lodos kolunu omuzuma atıp beni kendine çektiğinde bakışlarım ona döndü.
"Dikkat et,"dedi ve gözleriyle kumdaki küçük çöküntüyü gösterdi. Bunu biliyordum Çöl Bölgesinde tıpkı Yutan'a benzer yerler vardı ama daha küçüğü ve onlara göre daha etkisizi. Ama bu kesinlikle seni yutmayacağı anlamına gelmezdi.
"Ah Tanrı aşkına biri bacağımı kurtarabilir mi?,"diyen Albert ile Lodos'a cevap vermeyi bırakıp hızla ona döndüm. Ayağını Yutan'da ki gibi olan bir bataklığa kaptırmış ve çekmeye çalışıyordu. Hızla oraya doğru koşup ona yardım eden Saw ve Saye'ye katıldık. Hep birlikte çektiğimizde bacağı kurtulmuştu.
"Son an da atlattık,"dediğimde kendimi kum zemine attım. Ama birkaç saniye onra geri kalktım. Kum gerçekten çok sıcaktı.
"Ne oldu bugün herkes dalgın mı böyle?,"diyen Lodos'a şaşkınca bakmaya başladı Saw.
"Neden bugün başka biride mi yakalandı bunlara?,"dediğinde kolunu omuzuma atıp beni kendine çekti ve saçımı karıştırmaya başladı ve ardından konuşmaya başladı.
"Eğer çekmeseydim bu hanımefendi de yakalanıyordu,"dediğinde ben Lodos'un elinden kurtulmaya çalışıyordum. Dışarıdan bakıkdığında ise bu sadece bir debelenmeydi.
Lodos'un kolları arasından kurtulduğumda Albert yüzümü elleri arasına alıp bana baktı.
"İyisin değil mi bir şey olmadı?,"dediğinde ondan bir adım geri çıkıp burnunu sıktım.
"Sen kendine bak dostum az daha ölüyordun ama beni soruyorsun. İyi misin sen? Bir yerin acıyor mu ya ayağın?,"dememle bakışları birkaç saniye ayağına kaydı ve ardından gülümseyerek bana baktı.
"Sorun yok. Ben iyiyim. Az önce Saw botumun tekinide kurtardı,"dediğinde güldük hep birlikte. Albert botlarına çok değer verirdi ve bunu hepimiz iyi bilirdik.
"Sanırım kum fırtınası geliyor,"dedi Saw gözlerini kısarak ileriye bakarken. Ardından bize dönüp kaşlarını çattı.
"Acilen sığınacak bir yer bulmamız lazım,"dediğinde hep birlikte onu onayladık ve ierlemeye devam ettik. Birden bire oluşan hava akımıyla olduğum yerde kaldım.
"Neler oluyor böyle?,"dediğimde kumlar yüzünden önümü göremiyordum.
"Beklediğim fırtına çok çabuk oluştu ama bu çok mantıksız. Daha vardı bu kadar çabuk olması...,"dedikten sonra bir an sesi kesildi Saw'ın. Ardından biraz daha yüksek sesle konuşmaya başladı.
"Çabuk olun bir yer bulmalıyız. Birbirinizden ayrılmayın yoksa kayboluruz,"dediğinde onları görmeye çalışıyorum ama kahretmesin ki kumlar buna izin vermiyordu.
"O nasıl olacak?,"diye sorduğumda rüzgar biraz daha hızlandı.
"Bir ışık küresi yap Mia onu takip edelim ve benim boyut odamda bir halat olmalıydı onunla birbirimize bağlanalım,"diyen Saw ile elimi gözüme siper ederek konuşmaya başladım.
"İyi de göz gözü görmüyor. Önümüzü görmüyoruz ışık küresini nasıl görüceğiz,"dediğimde bir an sessizlik oldu.
"Kahretmesin,"diyen Albert, oluşan bir iki dakikalık sessizliği bozmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Krallık 2👑
Fantasy❕Kitap düzenlenmeye alınacaktır.❕ İlk kitabı okumanız şiddetle tavsiye edilir! Saklı Krallık'ın kaderi artık Mia ve arkadaşlarının omuzlarındaydı. Ya kurtaracaklar ya da yıkacaklardı. İyiler ve kötüler... bunlar her zaman vardı. Hep iyiler ve kötüle...