Kapı açılmış büyük odaya giriş yapmışlardı. Lodos'un aklı hâlâ Mia'daydı. Onunla gitmeyi çok istiyordu ama bu isteği maalesef gerçekleşememişti.
Yılan Kralı Ansro az ilerideki tahtında oturmuş sinir ve yılların dindiremediği nefretle bakan mor harelerini insanlarsan bir saniye bile çekmemişti. Onların arzuları uğruna hayat arkadaşı bu dünyaya veda etmiş,kendisini geride bırakmıştı.
Eşi... o çok iyi kalpli biriydi. Herkesin iyiliğini ister kendi türü ya da farklı bir tür olup olmadığını umursamadan yardım ederdi. O kötü günde onun birine yardım etmek için saraydan ayrıldığında başına gelmemiş miydi? Gözlerini sinirle kapatıp açtı.
İçindeki yangını dindirmek oldukça güçtü. Bunca yılın bir gram bile dindiremediği bu yangın 'zamanla geçer' kavramının aksine harlanıyor ve alevler yüreğinin dört bir yanını sarıyordu. İçinde dindiremediği o yangının kıvılcımları adeta gözüne yansıyordu.
İlknur Yılan kralın mor gözlerine baktı. Mor gözler ve insanların aksine dik gözbebekleri... insanın içini korkudan titretecek bakışlarına meydan okurcasına bakıyordu mor harelerine.
"Getirin buraya!"
Diyerek tıslayan kralın huzuruna çıkardıklarında Karan etrafına bakmaya başladı. Binlerce yılan vardı burada. Yeraltı krallıklarından sağ çıkabileceklerinden şüpheliydi. Sanırım onlar için bu macera burada sonlanmıştı.
İç çekerek meşalelerin titrekce yanan alevlerine baktı. Alevler sanki dans ediyordu ve bu kasvetli ortamı azda olsa dağıtıyordu ışıklarıyla. Derin bir nefes alıp verdi aklından çıkmıyordu Mia tıpkı diğerlerinin aklımdan çıkmadığı gibi.
"Bize ne yapacaksın? Her ne yapacaksan önce arkadaşımızı görmek istiyoruz Kral Ansro sonra dilediğini yaparsın,"diyen Bora'nın gözlerindeki kararlılık Ansro'nun dikkatini çekmişti. Bayılan kızı duymuştu askerlerinden ve bir esirde onunla birlikte gitmişti. Bu kız her kimse arkadaşları tarafından sevildiği belliydi.
"Sizi öldüreceğim tabiiki. Sizi serbest bırakacağımı düşünmediniz öyle değil mi? Benim krallığama gelen hangi insan sağ çıktı?,"deyip tahtından kalkan Kral Ansro tıslayarak insanların yüzlerine baktı. Bir şey vardı onlarda. Farklı bir şeyler... bugüne kadar diğer insanlarda görmediği bir şey. Tam olarak ne olduğunu çözemiyordu.
'Öleceksiniz' demişti az önce ama hiçbirinde bir korku ifadesi yoktu. Bakışları onların arasında yavaşça dolanırken Şyan'ın üzerinde durdu.
"Sen... öne çık,"dedi Şyan'a bakarak Şyan olduğu yerden birkaç adım öne çıktığında Kral Ansro ona doğru sürünüp tam önünde durdu. Çatallı dili arada bir dışarıya çıkıp ardından tekrar yerini buluyordu.
Şyan bakışlarını Kral Ansro'nun çatallı dilinden çekip mor harelerine baktı. İnsanı ürpertecek bir heybeti vardı ama Şyan bir insan değildi. Şyan için pek bir şey değişmezdi zaten o yılan kralındanda onun krallığındanda korkmuyordu.
O korkusuz kral Sanyu'nun korkusuz oğlu Şyan'dı.
"Senin burada ne işin var kuş prensi?,"deyip diğerlerinin üzerinde dolandırdı bakışlarını. Sanki birine değilde mide bulandırcı bir çöpe bakar gibiydi.
"Onlar benim arkadaşlarım ve biz bir görev için buraya geldik,"dediğinde Kral Ansro'nun bakışları efendi Alcant'ın üzerinde durdu bu kezde. Ellerindeki zincirlere tuhaf bakışlar atan Efendi Alcant ile ilk önce şaşırsada istifini bozmadan bedeniyle ona döndü.
"Sen bir insan değilsin,"dediğinde Efendi Alcant başını kaldırıp Kral Ansro'ya baktı.
"Bu nedir tam olarak? Daha düzgün bir şey bulamadınız mı bizi bağlamak için? Gerçekten bu mu?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Krallık 2👑
Fantasy❕Kitap düzenlenmeye alınacaktır.❕ İlk kitabı okumanız şiddetle tavsiye edilir! Saklı Krallık'ın kaderi artık Mia ve arkadaşlarının omuzlarındaydı. Ya kurtaracaklar ya da yıkacaklardı. İyiler ve kötüler... bunlar her zaman vardı. Hep iyiler ve kötüle...