'Bir şeylerin sonu belkide başka bir şeylerin başlangıcını oluşturur' derdi babam. Bir şeyin bitişi yeni bir bitiş değil yeni bir başlangıçtı. Bir ölüm değil bir diriliş.
Bizimde dirilişimiz olacaktı bu.
Üstümdeki zırhı düzelttim ve ardından bakışlarım az ilerimde giden Albert'a kaydı. Gruplara ayrılmış ve sonunda yola çıkabilmiştik. İşte her şey artık başlıyordu.
Parmağımda ki yüzükle oynarken etrafımada bakınıyordum. Ağaçlar azalmış,yeşiller azalmış yavaş yavaş doğa ölüyordu buralarda. Önüme gelen ağaç dalını hafifçe elimle kaldırıp geçince bıraktım ve arkadan 'ah' diye bir ses duyuldu. Arkamı döndüğümde Saw eliyle gözünü kapatıyordu.
"Afedersin seni fark etmedim,"dediğinde elini gözünün üstünden indirdi ve bakışları beni buldu. Ben de yüzüne bir şey oldu mu diye gözlerimle hasar tespiti yapıyordum. Artık nasıl bakıyordum bilmiyorum birden gülmeye başladı.
"Ah Mia,"dedi yanıma yaklaşıp kolunu omuzuma atarak hafif boynunu eğdi benimle yüz yüze gelmek için. "Bir şey olmadı. Sadece ilk geldiğinde şaşırdım,korktum ve biraz da acıdı ve hemen geçti. Sen bu aralarda fazla dalgınsın. Nedenini bilmiyorum ama...,"deyip yere baktı ve boştaki elini çenesine götürdü birkaç saniye öyle bekledi ve arından işaret parmağını dudağına dokundururarak bana döndü.
"Acaba hâlâ yılanlardan korktuğun için olabilir mi bu? Keşke seni Bars'larla sınıra gönderseydik,"dedi ciddiyetle. Başımı 'hayır' anlamında iki yana salladım. Evet hâlâ korkuyordum ama, hadi ama o benim hayatımı birçok kez kurtarmış mükemmel biriydi. Onun iyi kalbini görmüş ve bana zarar vermeyeceğini iyi biliyordum. Korkum az da olsa geçmişti.
Ve sanırım bu korlum çoculuk tramvalarımdan gelitordu. Yılanlarla dünyada pek iyianlaşamazdım yani... fazla anlaşamazdık. En son hatırlafığım şey bir yılanı sopa sanıp tutmam ve ardındna onun bir sopa olmadıgını anlamla ona bakmam ve yüzüme diğru tıslamasıydı. Okorkuyla nasıl yılanı atıp kaçtım bilemiyordum ve hâlâ beni takip ediyordu. Zor olmuştu ondan kurtulmam. Bir evin bahçesine girip hızla kapıyı kapatmış ve bir tere saklanmıştım. O gün bugündür yılanlardan korkardım. Uzaktan Severdim ama korkardım.
Başımı geçmişteki anılardan kurtarmak için iki yana salladım ve Saw'a baktım.
"Hayır o anlamda değil ben sadece... biraz şeyler var. Nasıl anlatsam... tuhaf hissediyorum. Neyse belkide benim kurmacamdır,"dediğimde Saw yanağımı sıktı ve ardından önüne döndü. Önümüzde ilerleyen Albert,Lodos,İzi ve Saye'ye baktım bir sürekli etraflarına bakıyorlardı,sürekli tetiklerdi.
Bundan sonra tekinsiz topraklara giriyorduk. Buralarda fazla haydut,hırsız olurdu. Bakışlarım etrafta dolanıp terar Saw'da durduğunda konuşmaya başladım.
"Gölge Taşları... şurada kullanabiliriz,"dediğimde başımla da az ileriyi gösterdim. O ise başını salladı. O ıslık çalıp önden giden ekibi durdururken bense Gölge Taşları'nın yaşattığı hayal kırıklığını düşünüyordum. Tam istdiğimiz yere değil yakınlara ışınlanıyorduk. Ama efsanede,rivayette böyle şeyler yazmıyordu. Ya onlar eksikti ya biz bir şeyi eksik yapıyorduk. Bunu araştırmalıydım. Araştırıyordum aslında ama daha derinlemesine ve daha hızlı bir araştırma olmalıydı bu.
"Ne oldu?,"dedi kılıcını elinde tutan Lodos Saw'a bakarak.
"Sadece... burada taşları kullanabiliriz,"dedi Saw. Anında gözler beni bulunca Saye konuşmaya başladı.
"Neden? Eğer burda kullanırsak saraya biraz uzak bir yerde kalırız. Biraz daha ilerlemeliyiz en azından şu dağları geçmeliyiz. Ardından orada kullanabiliriz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Krallık 2👑
Fantasy❕Kitap düzenlenmeye alınacaktır.❕ İlk kitabı okumanız şiddetle tavsiye edilir! Saklı Krallık'ın kaderi artık Mia ve arkadaşlarının omuzlarındaydı. Ya kurtaracaklar ya da yıkacaklardı. İyiler ve kötüler... bunlar her zaman vardı. Hep iyiler ve kötüle...