Arthur ve adamları tamamen gözden kaybolmalarının üzerinden üç saat kadar bir zaman geçmişti. Şu an Prens Aldron ve babasıyla vedalaşıyorduk. Evet babası. Kini ve nefreti azalmış gibi görünüyordu. En azından bize karşı. Sanırım buda oğluna yardım ettiğimizden kaynaklanıyordu.
"İyi yolculuklar dileriz insan evlatları. Bir sorununuz olursa biz her zaman burada olacağız,"deyip bize bakan Kral tıslayıp konuşmaya başladı,
"En azından iyi insanlar için burada olacağız,"dediğinde tebessüm ettim. Yine de bir gelişmeydi değil mi bu?
"Kendinize dikkat edin arkadaşlar. Yolunuz açık olsun,"diyen Aldron'un bakışları beni bulduğunda tebessüm ettim.
Korkum azalıyordu ona karşı. İnsan bilmediği bir şeye,anlayamadığı,göremediği, hakkında tek bir bilgi sahibi olmadığı şeylerden korkardı kanımca. Ve ben artık Aldron hakkında pek çok şey biliyordum. Bunlardan en önemlisi ise kalbindeki sevgiydi. Sadece bir zamanlar sevgisini öfke bir tül gibi örtüyordu. Ama artık o tülün yerinde yeller esiyordu. Sonunda kalbi sevginin sıcaklığıyla eriyip yumuşamıştı.
"Sende,sizde dikkat edin. Bir sorun olursa bize haber vermekten çekinmeyin,"dediğimde başıyla onayladı beni.
"O zaman artık gidelim,"diyen abim ile atlara doğru ilerledik. Atımın yularını tutup abime döndüm.
"Evet hazırım,"deyip diğerlerinede şöyle bir göz gezdirdim. Herkes atlarının yularını tutmuş ve boştaki elleriylede yanındaki kişilerin elini tutuyorlardı.
"Hepimiz hazırız,"dediğimde abim bez çantasından Gölge Taşlarını çıkardı. Her üç kişiden birine bir taş verdikten sonra son taşı kendisi aldı ve elini bana uzattığında gülümseyerek tuttum. Ardından Aldron'a dönüp kocaman gülümsedim. Atımın yularını birkaç saniye bırakıp el salladım ona.
"Görüşmek dileğiyle Prens Aldron. En yakın zamanda görüşürüz umarım Aldron. Kendine iyi bak arkadaşım,"deyip elimi indirdim ve atımın yularını tuttuğumda Aldron'un sevinç pırıltıları barındıran siyah gözlerine bakıp yüzümdeki gülümsemeyi bozmadan son kez 'hoşçakal dostum' dedim.
Bu bir elveda değildi sadece yeniden görüşene kadar hoş ve mutlu kalması için bir temenniydi benim için.
Abime döndüğümde bana 'gidelim' dercesine bakıyordu. Onu başımla onaylayıp gözlerimi kapattığımda kulaklarım uğuldamaya sesler yavaş yavaş boğuklaşmaya başladı. Tam o arada 'hoşçakal Mia' diye bağıran Aldron'un sesi ilişti kulağıma. Yüzümde benden izinsiz bir tebessüm belirirken sesler tamamen yok oldu. Ardından birkaç saniye sonra kulaklarımı kuşların neşeli melodileri doldurdu.
Gözlerimi yavaşça araladığımda sağı solu çiçeklerle bezeli bir patikada olduğumuzu farkettim. Seyrekte olsa ağaçlar vardı etrafta. Az ileride akan bir nehir vardı. Güneş ışıkları nehirin berrak sularına vuruyor sanki altın gibi parlıyordu. İçime derin bir nefes çekip tekrar verdiğim sırada gelen öğürme sesleriyle sesin geldiği yöne döndüm. Karan karnını tutmuş bir ağacın dibine çökmüştü. Yanına gidip elimi alnına koyduğumda boştaki eliyle git işareti yapıyordu.
"Saçmalama hadi sen bak işine. Benim midem bulanmaz böyle şeylerden,"dediğimde öğürmeye devam etti.
Ablam ben küçükken -aramızda anlaşmazlıklar başlamadan önceki yıllarda- hastalandığımda her kustuğum zaman yanıma gelir ve alnıma elini koyar ve ben kusana kadar öylece dururdu. Eski anılar gözümde canlanırken tebessüm ettim. O sırada yanımda hissettiğim seslerle yan tarafıma baktım.
Ablam elindeki demir bardaktaki suyu bana uzattı.
"Al bunu ver iyi gelir,"dediğinde başımla onu onaylayıp elinden bardağı aldım. O sırada Karan hafifçe dikleşti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Saklı Krallık 2👑
Fantasy❕Kitap düzenlenmeye alınacaktır.❕ İlk kitabı okumanız şiddetle tavsiye edilir! Saklı Krallık'ın kaderi artık Mia ve arkadaşlarının omuzlarındaydı. Ya kurtaracaklar ya da yıkacaklardı. İyiler ve kötüler... bunlar her zaman vardı. Hep iyiler ve kötüle...