Yangın merdiveninden inip çoktan aralarında konuşarak planı oluşturmaya başlamış gruba doğru ilerledim.
“Zorla içeri girmemiz gerçekten hiç dikkat çekici olmaz, haklısın.” Ted’in alaycı bakışlarla Leonard’ı süzmesinin üzerine Leonard ses çıkarmamayı tercih etmişti.
“Daha iyi bir planı olan var mı?” Frederick’in sorusu yaklaşık beş saniye boyunca yanıtsız kalmıştı. Zaten sokak tenha olduğu için burada inmeyi tercih etmiştik ama ben yine de sokağın başına bakıp kontrol etme dürtüme engel olamadım.
“Motele girip bir oda kiralamak istediğimizi söyleriz, daha sonra da resepsiyondaki adamı bayıltır ve tüm odaları ararız. Adamı bulduğumuzda da bizimle gelmesi için zorlarız.” Leonard’ın bu planı kulağa çok daha mantıklı geliyordu.
“Basit ve güzel, itirazı olan yoksa yapalım derim.” İnci ve Leonard’ın ilk defa bir konuda aynı fikirde olmaları gözlerimi yaşartıyordu.
“Tamam, dışarıda benim işaretimi bekleyin.” Leonard’ın yanımdan geçerken beni de kendiyle birlikte sürüklemesi beklemediğim bir hareketti.
“Demek ben de seninle geliyordum. Bunu haber vermen ne hoş.” diye sızlandım adımlarımı ona uydurup sokağın başına ilerlerken.
“Adamı sen bayıltacaksın,” İlk önce bunu sıkıcılığımla ilgili yaptığı bir yorum olarak algılasam da, daha sonrasında gerçekte neyi kast ettiğini idrak edebildim. Düşünce gücüyle adamı bayıltmamı istiyordu. Arkama dönüp baktığımda diğerlerinin de farklı mesafelerle bizi takip ettiklerini fark ettim. Ara sokağa nazaran daha kalabalık sayılabilecek ana sokağa çıkmıştık. Motel iki bina ötemizdeydi. Hiç ses çıkarmadan Leonard’ın peşinden gitmeyi sürdürdüm. Kısa bir süre sonra motele varmıştık. Motelin tabelasının yarısı söküldüğünden, ismini yalnızca eksik harfleri tahminen doldurarak bilebilirdim. Durup tabelayı izlediğimi fark eden Leonard iç çektikten sonra, “Birbirimizi tanımıyor gibi yürümemiz pek mantıklı değil. Etrafta Hector olmadığına göre rahatlayabilirsin.” dedi iğneleyici bir tavırla.
“Onun bununla ne alakası var?” dedim uzattığı koluna girerken. Sinirimi bozan bir alaycılıkla kısaca güldükten sonra kapıyı açıp içeri girdi. Kapıyı açtığımızda rahatsız edici bir çıngırdama sesi duyuldu. Resepsiyondaki yarı uyuklar adamın sıçramasına sebep olmuştu. Biz ona doğru ilerlerken adam sandalyesinden kalktı ve yağlı siyah saçlarını kaşıyarak bizi epey sıcak bir şekilde karşıladı. Sıska kolunu masanın üzerine yasladıktan sonra baygın bakışlarla Leonard’ı ve beni süzmeye başladı.
“Biz bir oda istiyoruz,” Leonard adam ile konuşurken etrafımıza bakıp adamın kafasına indiğinde onu bayıltacak bir obje aradım. Koltuğun karşısına konuşlanmış 37 ekran televizyonun muhtemelen öldürücü bir etkisi olacağından, bu fikrimden vazgeçtim ve duvara sabitlenmiş lambada karar kıldım. Onu duvardan çıkarmak biraz gürültülü olabilirdi, bu nedenle sahte bir öksürük krizine girerken duvardan lambanın çıkıp adamın kafasına çarptığını düşündüm. Artık boğazımın acıdığı bir noktada, bu yaklaşık üçüncü deneyişime denk geliyordu, en sonunda lamba adamın kafasına indi ve yağlı kafa resepsiyonist yere yığılırken Leonard kolumdan çıkıp diğerlerini getirmeye gitti. Kemerimden silahımı çıkarıp sürgüsünü çektim ve emniyetini indirdim. Odalarda neyle karşılaşacağımızı bilmiyorduk sonuçta. İlk içeri giren Frederick, hemen resepsiyona geçti. Adamın kafasına inen lambayı eline aldıktan sonra, “Eğer bir şey olursa, şu zili çalacağım.” dedi masadaki kırık zilden ses çıkarmaya çalışarak.
“Ya da çığlık atmaya ne dersin?” diye küçük bir öneri sundum. Düşünceli bir ifadeyle bunu kafasında tarttıktan sonra başıyla onayladı. Daha fazla zaman kaybetmeden merdivenlere yöneldim ve önümde giden İnci’yi takip ettim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...