Yine bir Pazar gününden merhaba! :D Bu kez hem yeni bir kesit, hem de ikinci kitabın ismiyle karşınızdayız!
+ İkinci kitabın ismine ' KELEBEK II - DÖNÜŞÜM ' olarak karar verdik. Sizce nasıl? Yorumlarınızı bekliyoruz. ^^
Lafı uzatıp sizlerin merakını daha da artırmadan kesite geçiyoruz şimdi, iyi okumalar! ♥ :)
*
Hançeri ayaklarımın biraz ötesine fırlattı. "Asla uzanamayacaksın." Haklıydı, eğer güçlerim olmadığını varsayarsak hançere ulaşmamın mümkünü yoktu. Bana son bir kez göz kırptıktan sonra kapıya doğru ilerlemeye başlamıştı. Endişeli bakışlarım gittikçe kızaran gökyüzünde gezindikten sonra dağınık düşüncelerimi toplamaya çalıştım. Odaklanmam ve o hançerle bileğimdeki iplerden kurtulmam gerekiyordu. Dikkatimi dağıtan kanat sesleriyle bakışlarımı ağacın sağ üst dalına konan kartala çevirdim. Hava kızıl rengini koyulttukça bana yaklaşan yırtıcı kuş, odaklanmama hiç de yardımcı olmuyordu. Paniğin ellerimin terlemesine, ağzımın kurumasına sebep olduğunu fark ettiğimde kendimi toparlamaya çalıştım. Basit bir hançeri yerden kaldırmayı bile beceremiyordum. Kartal konduğu daldan uçup karnımın sağ yanında açılmış hançer yarasına pençelerini geçirdi. Kesik muhtemelen kuşun karnıma konabilmesi için açılmıştı. Gittikçe acısını artıran yaraya bir de pençelerin baskısı etki ederken dişlerimi sıktım ve daha kararlı bir biçimde hançerin topraktan ayrıldığını düşündüm. Yerden yükseldiğini, bileğimdeki ipleri kestiğini hayal ettim. İlk denemem başarısız olmuştu. Kuşun bir bıçaktan keskin gagası karnımda bir oyuk açmaya başladığında boğazımı terk eden acı çığlığını elimden geldiğince bastırmaya çalıştım.
Hançer ipleri kesiyor, bileklerimin etrafındaki baskı yok oluyordu. Yerden yükseliyor, bileğimdeki ipleri kesiyor ve ardından da bileğimin etrafındaki baskı hafifliyordu. Kartalın her gaga darbesinde kurtuluşumu bir kez daha zihnimde canlandırdım.
Yaklaşık beşinci denememde bileklerimi iplerden kurtarabilmiştim. Havada duran hançeri tuttuğumu düşündüğümde sağ elimle kabzayı kavradığımı hissettim. Hızlı bir hareketle hançeri karnıma konmuş olan kartalın kanadından gövdesine saplamıştım. Hayvanın pençesini dikkatlice karnımdan çıkardıktan sonra leşini yere bıraktım. Hançeri elimde sıkıca tutarak titreyen dizlerimle olabilecek en hızlı şekilde kapıya koştum. Bütün gövdemi etkisi altına almış acıyı önemsemeden kısa sürede kapıya varmıştım. Dizlerimin üzerine çöküp kapının açılmasını bekledim.
Aklıma gelen ilk şey, beni beklediğini bildiğim kişiye seslenmek olmuştu. Kuvvetli kanat çırpış sesleri işittiğimde omzumun üzerinden arkama baktım. Öldürdüğümü sandığım kartal hızlı ve muhtemelen az öncekinden daha öfkeli bir şekilde bana doğru yaklaşıyordu.
Boğazımdan yorgun, bıkkın ve acı dolu bir hırıltı çıkmasına engel olamadan yerden kalktım. Karnımdaki yaralar yanıyor, acıyor ve dik durmamı neredeyse imkânsız kılıyordu. Ya içeri girecek, ya da ölümsüz olduğundan şüphelendiğim kartala yem olacaktım. Kartalın buraya gelmesini en azından yavaşlatacağına inanarak yerden çıkan dalların yukarı tırmanıp onun karşısına dikildiğini hayal ettim. Dallar birbirine karışarak kartalın uçuş yolunu kapatmaya başladığında bulanıklaşan zihnimde içeri girmenin bir yolunu aramaya çalıştım. Düşüncelerim yavaşlamaya, ellerim ve ayaklarım karıncalanmaya başlamıştı. Dallar kartalı meşgul ederken adamın kapıyı açarken söylediği belirgin, iki kelimeyi hatırlamaya uğraştım. Gözlerimi açtığımda dalları gagalayarak yarmış kartalla karşılaşmıştım. Ayaklarım komutlarımı dinlese, gerilerdim. Kartal pençelerini yeniden karnımdaki hançer yarasına geçirdiğinde bacaklarım beni daha fazla taşıyamayacak hale gelmiş, titreyerek yere uzanmama neden olmuştu. Kartalın gagasını daha önceden açtığı oyuğa saplamasıyla yeniden çığlık attım. Gözlerimin önünden beyaz ışıklar geçerken kelimeleri hatırlamak için çaresizce bir kez daha çabaladım.
"Memento mori!" Karnımda bir noktanın parçalandığını hissettiğimde haykırırcasına doğruluğundan emin olmadığım kelimeleri söylemiştim. Üzerinde yattığım zeminin titremesi kapının açıldığı anlamına geldiğinden son gücümle kartalın boynunu sıkıca tutup gövdesini ters yöne çevirdim. Biraz çırpınıştan sonra hayvanın nefessizlikten hareketsizleştiğini fark edip baskıyı artırdım. Nihayet baskıya dayanamayıp karnıma uzanmıştı. Aklıma gelen fikirle hayvanın leşini elimde tutmaya devam ettim ve ayağa kalkıp sarsak adımlarla açılmış kapıya ilerledim.
Elimdeki hayvan leşini açık kapıdan içeri fırlattıktan sonra bacaklarımın izin verdiği kuvvetle ters istikamete dönüp koşmaya başladım. Yaralı olduğumu biliyordum, buradan fazla uzaklaşamayacağımı da öyle. Fakat denemeden edemezdim. Vücudumun kaybettiği kan miktarının sebep olduğuna inandığım baş dönmesi yüzünden yönümü şaşırıyor, zikzaklar çizerek olabilecek en hızlı şekilde boş arazide ilerliyordum. Gözlerim karardığında daha fazla direnememiş ve dizlerimin üzerine kapaklanmıştım.
*+Karakterlerin parodi hesaplarının bulunduğu, aktif Facebook grubumuzda diğer okuyucularla kaynaşmak ve parodilerle etkinliklere katılmak isteyenler için grubun linkini yoruma bırakacağız. :')
İkinci kitaptan gelen ikinci kesiti nasıl buldunuz? Tahminlerinizi, teorilerinizi ve yorumlarınızı okumak için sabırsızlanıyoruz. ♥
Yeni bir kesit ve güzel duyurularla buluşmak dileğiyle, kendinize iyi bakın! :)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...