65.Bölüm - Finem

120K 3.7K 838
                                    

Martin zaman kaybetmeden söze başladı. “Persephone ile Ares konuşmuş.” Onun devam etmesine izin vermeden araya Hades girdi.

“Beklediğimizden çok daha erken,” dedi dişlerini sıkarak. Bu kadar sinirli olmasının sebebini birazdan öğrenecektik. Martin, Hades hiç araya girmemiş gibi konuşmaya geri döndü.

“Persephone ondan söylemesini istediğim şeyleri Ares’e söylemiş.” Martin onay beklercesine bansheeye baktı. Başını salladıktan sonra olaya şahit olan kişi olduğu için anlatmaya banshee devam etti.

“Biliyorsunuz, siz gelip onu alana kadar ben gizlice Persephone’nin yanında kalacaktım. Onun güvenliği için…” Derin bir nefes aldıktan sonra devam etti. Vereceği haberden hiç hoşnut değil gibi görünüyordu.

“Ares ile Persephone’nin aralarında geçen konuşmanın ardından Ares’i takip ettim. Ares kızının yanına gitti, ona Persephone’dan aldığı bilgileri söyledi.  Daha sonrasında Persephone’ye daha fazla ihtiyaçları olmadığına karar verdiler. Onu öldürecekler.” Tahmin ettiğim gibi Hades’in neden bu kadar sinirli olduğunu öğrenmiş, üstüne üstlük ona hak da vermiştim.

“Bununla da kalmıyor, Persephone’nin cinayetini bizim üzerimize yıkmayı amaçlıyorlar. Sırf Hades’i bize düşman edebilmek için,” diye ekledi Zeus.

“Eğer gerçekleri bilmeseydim, Persephone’yi sizin öldürdüğünüzü düşünseydim, bu yasak olmasına rağmen her birinizi öldürürdüm.” Yutkundum. Hades onu kullandığımızın farkında değildi. Yalnızca öğrenme ihtimali bile tüylerimi diken diken etmeye yetti.

“Ne yapacağız?” Adriana’nın sorusuyla bakışlarım onun bulunduğu sol tarafa yöneldi. Güzel yüzünde ciddi ve düşünceli bir ifade vardı. Hades’in boş tehdidini duymazdan gelmişti.

“Bir plan yapıp onları köşeye kıstıracaksınız.” Martin’in sözlerini devam ettiren Hades oldu. “Persephone’yi sağ salim bana getireceksiniz.” Böyle emir verircesine konuşmaları beni rahatsız etmişti ama onlar tanrıydı, nasıl konuşmaları gerekiyordu ki?

“Persephone’nin infazı için bütün çocuklar orada olacaklar. Şafağa kadar süreniz var.” dedi banshee uyarı dolu bir ses tonuyla. Elimizi çabuk tutmamız gerektiğini ima ediyordu.

“Neden şafak, yani daha normal ve edebi olmayan bir saatte öldüremezler miydi?” Ted’in alaycı sorusunun ardından ona sonuna kadar katılıyormuş gibi görünen İnci bir başka soru sordu. “Mesela öğlen ya da ne bileyim, akşamüstü olamaz mıydı?” İkisinin sorusuna da cevap veren olmamıştı. Kendi aralarında ne kadar haklı olduklarına dair mırıldanırlarken Hector’ın sesini duyunca onları izlemeyi bıraktım.

“Saldıracak mıyız?” Martin Hector’ın sorusunu başıyla onayladıktan sonra bunu yeterli bulmamış olacak, açıklamaya koyuldu.

“Yanınızda biz olmayacağız, sizin kendi aranızda başlattığınız bir kavga bizi etkilemez. Ayrıca onların sadece dikkatini dağıtın, zarar vermeniz için daha erken.” Hector anladığını belli edercesine başını hafifçe salladı. Sadece ikisinin anladığı bir konuşma yaşamışlardı.

Paulo kolundaki saate baktı. “Henüz daha öğlen, hala epey zamanımız var ama cep evrene gidersek daha çok zaman kurtarabiliriz.” Söylediği kulağa mantıklı geliyordu.

“Evet, planı orada da oluşturabiliriz sonuçta.” Frederick’in de onaylamasıyla hiçbirimiz itiraz etmeden sırayla çalışma odasına doğru ilerledik. Buraya en son Persephone’yi bulduğumuz sabah gelmiştim. Bu nedenle en üstte duran ‘J’ tuşunu aldıktan sonra gözleri yarı kapalı duran ve yürümeye çalışan Emily’i kolundan yakaladım.

KELEBEKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin