Konuşmak için sabırla etrafımızdaki yoğun sis tabakasının dağılmasını bekledim.
“Hiçbir şey göremiyorum ben,” diye mırıltıyla şikayet etti Olenka. “Dur, ben hallederim.” dedi Frederick güven verici bir şekilde, ardından da gözlerini kapatıp rüzgarla sisi dağıtmaya odaklandı. İçimden saniyeleri sayıyordum, gücü tam 7.saniyede etkisini göstermeye başlamıştı. Önce hepimizin saçları hafif şiddette uçuşmaya başladı fakat bu kuvvetteki rüzgar sisi dağıtmaya yetmiyordu. Gözlerini açıp sisin azalmadığını fark eden Fred tekrar gözlerini kapattı ve gücünü arttırmaya odaklandı. Tahmin ettiğinden de fazla yüklendiği için oluşan rüzgar bizim dengemizi bozacak, Olenka’nın ise eteğinin başına geçmesine sebep olacak şiddete çıkmıştı. Olenka bir çığlıkla birlikte eteğini kapamaya çalıştı fakat Frederick işine odaklandığından yarattığı felaketin farkında değildi. Olenka’nın iç çamaşırı seçimini görmek istemediğim için gözlerimi kapattım. Gülmemek adına elimi ağzıma örtsem de, kıkırdamalarıma engel olamamıştım. Rüzgarın kesilmesiyle gözlerimi açtım. Olenka eteğini kapamıştı fakat yüzü kostümünün ve her ne kadar görmek istemesem de gördüğüm iç çamaşırının kırmızısıyla aynı renkti.
“Çok, çok özür dilerim.” dedi Fred dizginlemek için epey özen gösterdiği belli olan kıkırdamalarının arasında. Özürleri Olenka’nın ona olan öfke dolu bakışlarını hafifletmek için yeterli olmadı. Ayrıca sisin hala aynı yoğunluğuyla bizi çevreleyen insanları kapattığı dikkatimden kaçmamıştı.
“Sanırım sisten rahatsız oldunuz,” Hermes’in neşeli sesi kimsenin konuşmadığı odada bir kez daha yankılandı. Buraya geldiğimizde ilk konuşanın o olduğunu tahmin etmiştim, ikinci defa sesini duyduğumda tahminimden emin oldum. Yine hiçbirimiz ona cevap vermedik, etrafımızı saran sis dağılırken görüşümün berraklaşmasıyla derin bir nefes aldım ve merakımın doğurduğu açlıkla etrafı incelemeye başladım. Bulunduğumuz ortamı incelemeye geçememiştim çünkü bakışlarım çember şeklinde etrafımıza dizilmiş olan beş tanıdık yüzün arasında gidip geliyordu. Geriye kalan beş bilinmedik kişiye öylesine bir bakış attıktan sonra bakışlarım en son Athena’nın üzerinde sabitlendi.
“Bizi neden Olimpos’a getirdiniz?” Ted’in sorusu silkinmemi ve bilincimin yerine gelmesini sağladı.
“Emin ol, sizi buraya getirirken bazı şeylere bu kadar yakından tanık olmayı biz de beklemiyorduk.” Apollon’un gülerek söylediği sözlerinin az önceki etek kazasına yaptığı bir nazire olduğunu anlamak zor değildi.
“Bunda komik bir şey yok, kardeşim.” dedi Artemis azarlarcasına. Apollon omuz silkip gülümsemeye devam etti.
“Ted’in sorusuna cevap vermeyecek misiniz?” Bakışlarım yine istemsizce Athena’ya kaymıştı. Nedense cevabımı ondan alacakmışım gibi hissediyordum.
“Onu niye buraya getirdiniz?” Hector’ın kimden bahsettiğimi anlamam olması gerekenden birkaç saniye daha fazla aldı. Anladığımdaysa Martin’in neden burada olduğunu ben de en az onun kadar çok merak etmiştim.
“Bir yanlışlık falan mı oldu? Onu geri gönderin, o buraya ait değil.” İnci de benim gibi kendine muhatap olarak en ciddi görünen Athena’yı seçmişti.
“Aslında, o tam olarak buraya ait.” Athena’nın cevabı anlaşılmazdı. Kaşlarımı çattım ve mantık yürütmeye çalıştım.
“Artık onlara söylemen gerektiğini düşündüm.” dedi Athena bakışlarını Martin’in üstünden ayırmadan. Martin başını sallayarak dediğini onayladı. Adriana’nın Martin onun yanından ayrılırken Martin’in kolunu sıvazladığı dikkatimi çekmişti.
Martin derin bir nefes aldı. “Bunu söylemenin uygun bir yolu var mı bilmiyorum, o yüzden olduğu gibi söyleyeceğim. Ben, göklerin ve yeryüzünün Tanrısı, tüm Tanrıların babası Zeus’um.” Sözleri bittiğinde gözlerimi kırpıştırarak Martin’e baktım. Yani Zeus’a.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KELEBEK
FantasyMitolojide kelebek ateşi simgeler, ateşe koşan pervane böceğinin yanıp ateşle bağdaşmasıdır. Eski Yunan'da ise ruhun beden üzerindeki etkisini ve bu etkinin yarattığı büyük değişimleri simgeler. Mavi kelebek, saf ruhu simgeler. Bu, monoton hayatını...